İnsanı Merkeze Alan Anlayış: İslam İktisadı

MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan ile Türkiye ekonomisi ve katılım finans sistemini konuştuk.

Dergi 09.01.2021, 01:32 12.04.2021, 12:34
İnsanı Merkeze Alan Anlayış: İslam İktisadı

MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan ile Türkiye ekonomisi ve katılım finans sistemini konuştuk.

Yeni tip koronavirüs (COVID-19) sonrası değişeceği dillendirilen ekonomik dengelerde Türkiye’nin rolünü, Türk ekonomisinin üretim potansiyelini, katılım finans sistemine Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (MÜSİAD) bakışını, Derneğin Genel Başkanı Abdurrahman Kaan ile masaya yatırdık. Kaan, katılım finans sistemini, “Kazanma ile rant hırsına dayalı sömürgeci bir anlayışa değil; üretim ile adil bölüşüm esasına dayanan ve insanı merkeze alan bir düşüncenin tabandan beslenen ekonomik modeli.” şeklinde tanımlıyor.

“COVID-19 kriziyle mücadelede Türkiye’nin küresel ekonominin önde gelen ülkelerinden pozitif anlamda ayrıştığı görülmektedir”

COVID-19 pandemı̇sı̇nı̇n ardından küresel ölçekte ekonomı̇k dengelerı̇n değı̇şeceğı̇ konuşuluyor. türk ı̇ş dünyasının önemlı̇ oluşumlarından Müstakı̇l Sanayı̇cı̇ ve İşadamları Derneğı̇’nı̇n (MÜSİAD) genel başkanı olarak Türkı̇ye’nı̇n bu değı̇şı̇mde nasıl konumlanacağını düşünüyorsunuz? İş dünyası bu değı̇şı̇me hazır mı?

Tarihteki bütün büyük ölçekli ekonomik krizler, küresel ekonomide ciddi kırılmalara neden olmuştur. Bu kapsamda ele alabileceğimiz 1929 yılında yaşanan Büyük Buhran ya da 2008 Finans Krizi sonrasında, küresel ekonominin yeni bir düzen arayışı içerisinde olduğu görülmektedir. Hem arz hem de talep yönüyle küresel ekonomiyi büyük bir şoka uğratan; sermaye, mal ve insan hareketliliğini neredeyse durma noktasına getiren COVID-19 krizi de küresel sistemi yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik ve sosyal anlamda da derin bir bilinmezliğe sürüklemiştir. Üstelik bu krizin; Euro Bölgesi’nin uzun süredir derin bir darboğazla boğuştuğu, Japonya’nın içinde bulunduğu durgunluğu bir türlü aşamadığı, diğer BRICS ülkelerinin Çin’in dinamizminin oldukça gerisinde kaldığı, Çin-ABD gerginliğiyle yön alan küresel ticaretin gün geçtikçe daha da gerildiği bir ortamda patlak verdiğini göz önünde bulundurmalıyız.

Böylesi bir ortamda küresel hegemonya mücadelesinin önde gelen aktörlerinin Türkiye’yi hesap dışı tutarak masadaki yerini korumasının mümkün olmadığını açıkça ifade edebiliriz. Nitekim yılın üçüncü çeyreğine yönelik açıklanan büyüme rakamları da COVID-19 kriziyle mücadelede Türkiye’nin küresel ekonominin önde gelen ülkelerinden pozitif anlamda ayrıştığını göstermektedir. Bu dönemde yüzde 6,7 ile G-20 ülkeleri içerisinde en başarılı büyüme performansını sergileyen ülke olan Türkiye’nin, kriz sonrası küresel ekonomi sistemi içerisindeki yerinin kriz öncesi döneme kıyasla daha sağlam olacağına inanıyoruz.

“Yeni dönemde imalat üretimine ağırlık vermemiz gerek”

Demografı̇k yapıyı da göz önüne alarak Türkı̇ye ekonomı̇sı̇nı̇n üretı̇m potansı̇yelı̇ konusundakı̇ değerlendı̇rmelerı̇nı̇zı̇ paylaşır mısınız? Sizce bu potansı̇yelı̇ doğru kullanabı̇lı̇yor muyuz? Kullanamıyorsak neler yapılmalı?

Türkiye’yi; mevcut imalat potansiyeli, esnek üretim kapasitesi, ucuz iş gücü ve büyük piyasalara yakınlığı sayesinde çevre ülkelere kıyasla büyük bir üretim üssüne aday olarak görüyoruz. Nitekim son yıllarda bilhassa hizmetler sektöründe göstermiş olduğumuz atılıma karşın, imalat sanayisi de Türkiye ekonomisi için önemini muhafaza etmektedir. Bu bağlamda ülkemiz adına mevcut üretiminin ölçeği, COVID-19 sonrası dönem için bir rekabet avantajı olacaktır. Elbette sözkonusu avantajımızı bütün parametreleriyle birlikte sahaya yansıtabilmemiz için imalat sanayisini, COVID-19’un getirdiği orta ve uzun vadeli dönüşüm sürecine çok iyi hazırlamalıyız. Önümüzde AR-GE ve yenilikçilik kapasitemi ve iş gücü yetkinliklerimizi geliştirmek için uzun vadede küresel ekonomide ciddi bir sıçrama yapabileceğimiz bir fırsat alanı bulunuyor. Bu bağlamda yeni dönemde, üretim – ticaret-yatırım üçgeninde göstermiş olduğumuz çabanın üzerine çıkarak, ihracata yönelik imalat üretimine ağırlık vermemiz gerektiğini düşünüyoruz.

“İnsani olan her şey İslamidir”

Katılım fı̇nans sı̇stemı̇ ile ilgili de yorumlarınızı almak ı̇sterı̇z. Türk ı̇ş ı̇nsanlarına, bu sı̇stemle ilgili neler söylersiniz?

MÜSİAD olarak her fırsatta ifade etmekten çekinmediğimiz bir hakikati, Katılım Finans aracılığıyla yinelemek istiyorum: Bize göre insani olan her şey İslamidir, İslami olan her şey de insana hizmet etmektedir. İslam iktisadı kazanma ile rant hırsına dayalı sömürgeci bir anlayışın değil; üretim, adil bölüşüm esasına dayanan ve insanı merkeze alan bir düşüncenin tabanından beslenen ekonomik modeldir. Hâkim ekonomik sistem ise emtia yerine para üretmektedir. Hatta açıkça ifade edebiliriz ki para yerine faiz üretmektedir. Bunu yaptıkça, yani para üzerinden değerlenen tüm iktisadi faaliyetleri, sadece paranın, zaman değeri etrafında düşündükçe, iktisadi faaliyetin diğer iki piyasasından vazgeçilmektedir: Emek ve ham madde, yani insan ve üretim. Katılım finans sistemi ise bu döngüyü kırmaktadır. Katılım finans sistemiyle maksadımız, sistemi para ve faiz eksenli değil, mal ve hizmetler ekseninde yeniden inşa etmektir. Finans sistemini yok etmek değil, onun tıkanan hattına yeni bir yol açmaktır. Fon ihtiyacı, değerleme ya da zaman değeri kavramlarını görmezden gelerek hayali bir balonu şişirmek değil, finansın temel kavramlarını insani bir bakış açısıyla yeniden düşünmektir.

“İslam iktisadının temel prensiplerinden daha fazla faydalanmamız gerektiğine inanıyoruz”

Bı̇r açıklamanızda, “İslamı̇ fı̇nans sadece İslam dünyasındakı̇ yatırımcılar ı̇çı̇n değı̇l, dı̇ğer yatırımcılar ı̇çı̇n de bı̇r alternatı̇f” şeklı̇nde konuşmuştunuz. Yayınımız ı̇çı̇n bu açıklamanızı detaylandırır mısınız?

İslami olan her şeyin insana hizmet ettiği gerçeğinden hareketle; İslami finansın yalnızca Müslümanlar için değil, aynı zamanda İslam dünyası dışındaki diğer yatırımcılar için de önemli bir fırsat alanı oluşturduğunu iddia ediyoruz. Zira kaynak paylaşımı, gelir dağılımı, sosyal adalet ve kişiliğin korunması için daha fazla fırsat barındıran İslami finans, bu yönüyle yalnızca Müslüman coğrafyanın değil bütün insanlığın ihtiyaç duyduğu bir araçtır. Bu nedenle dünya toplumunun refahını artırmak ve küresel ölçekte bir barış tesis edebilmek için İslam iktisadının temel prensiplerinden daha fazla faydalanmamız gerektiğine inanıyoruz. Bilindiği üzere, modern finans sisteminde sermayeye tanınan serbestlik emeğe tanınmamaktadır. Bu da faydaların ve zararların adil bir şekilde dağılımını engellemektedir. Böylece faydalar ekseriyetle bireysel bir şekilde elde edilirken, sistemin oluşturduğu zarar ve tahribat ise toplumun geneline yayılmaktadır. Bu bağlamda fayda ve zararın birey ile toplum arasında çok daha adil bir şekilde bölüşümünü öngören İslami finansın; sadece İslam dünyası için değil, bütün insanlık adına alternatif bir çözüm yolu sunduğuna inanıyoruz.

Röportaj: Serdar Ergün

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@