Faizin Ekonomideki Ağırlığı Azaltılmalı

TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ile ihracattan katılım sistemine, teknolojiden yerli üretime kadar birçok konuyu ele aldık Röportaj : Merve Kantarcı Çulha Özel sektörün Türkiye’de mesleki üst kuruluşu ve yasal temsilcisi olan Türkiye...

20 Kasım 2018, 11:16
Faizin Ekonomideki Ağırlığı Azaltılmalı

TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ile ihracattan katılım sistemine,
teknolojiden yerli üretime kadar birçok konuyu ele aldık


Röportaj : Merve Kantarcı Çulha

Özel sektörün Türkiye’de mesleki üst kuruluşu ve yasal temsilcisi olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), yerli üretimi destekleme konusunda önemli çalışmalar yapıyor. Biz de “Yerli Üretim” olan kapak konumuz doğrultusunda TOBB Başkanı M.Rifat Hisarcıklıoğlu ile Türkiye’de yerli üretimin önemi ve üretim süreçlerine yönelik teşvikler üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

  • Ülke genelindeki tüm sanayiciler, tüccarlar, turizmciler, bankacılar ve ithalatçıların üyesi olduğu TOBB, Türkiye’nin 2023 hedefleri doğrultusunda geleceği nasıl hedefliyor?


2023 hedefleri önemli bir vizyonun göstergesiydi. Türkiye’nin iktisaden gelişmiş ülkeler ligine yerleştirmeyi ifade ediyordu.Öte yandan çok daha büyük bir etkisi oldu.İlk defa hem kamu kesimi hem de özel sektör aynı vizyon ve hedefe birlikte odaklandı. Bu sayede daha önce yaşanan uyumsuzluklar ve farklı hareket tarzları epey azaldı. Kamu ve özel sektör birlikte pek çok ortak proje ve reformu hayata geçirdi. Ayrıca tüm kamu idaresi de aynı ortak hedefe yönelik çalışmaya başladı.Bugün geldiğimiz noktadan baktığımızda şu an bu hedeflere ulaşmanın epey uzağında kaldığımızı görüyoruz. Elbette bunun birden fazla nedeni var. İlk olarak bu hedefler konduğu zaman ki küresel ortam daha farklıydı. Ticaret ve fon akımları daha canlıydı. Gelişmiş ülkeler parasal genişleme uyguluyordu. Bugünse parasal daralma yaşanıyor. Korumacı politikalar artıyor. Bunlara ilave olarak Türkiye çeşitli terör örgütlerinin saldırılarıyla karşılaştı. FETÖ kaynaklı hain bir darbe girişimi yaşadı. Suriye ve Irak’taki iç savaşların her tür olumsuz etkisine maruz kaldı. Hedeflerin bugün için gerisinde kalsak da önemli olanın inanç ve azmimizi kaybetmeden yola devam etmek olduğunu unutmayalım. 2023’de bu hedefleri yakalayamayabiliriz. Ama kendimize inanır, güven ve istikrarı muhafaza edersek devamındaki yıllarda bu hedeflere ulaşacağımıza inanıyorum.

  • Faizle mücadele kapsamında TOBB neler yapıyor? Bu anlamda KOBİ’lerden ve bankalardan beklentileriniz neler?


Faiz, sosyal ve iktisadi adaletsizliğin en temel sebeplerinden biri. Faize dayalı ekonomide refah, toplumun genelinden, çok küçük bir azınlığa akıyor, eşitsizliğin büyümesine yol açıyor. Bu sebeple faizin ekonomideki ağırlığının azaltılmasına ihtiyaç duyuluyor.Katılım bankacılığı, parayı faizle değil, üretim ve yatırımla büyütmeyi amaçlayan, daha insani ve adaletli bir finansal alternatif sunuyor. Bu nedenle katılım bankacılığının gelişmesi ve daha kapsayıcı hâle gelmesini arzu ediyor ve destekliyoruz. Sadece Anadolu’da değil, İstanbul gibi gelişmiş piyasalar da bile katılım finans sistemi daha iyi tanındıkça daha fazla talep görüyor. Özellikle faizlerin artma eğiliminde olduğu ve klasik bankacılığın içine kapandığı bu dönemde katılım finans sisteminin daha fazla öne çıkmasını bekliyoruz.

  • Türkiye, katılım finans sisteminin gelişmesi anlamında önemli adımlar attı. Küresel katılım bankacılığı hacmi büyüdü. Bu yüksek büyümenin istikrarlı sürdürülmesi için neler yapılmalı?


İş dünyasına ne gibi sorumluluklar düşüyor? Hem kamu idaremizin attığı adımlar hem de milletimizin katılım finans sistemine giderek artan ilgisi sayesinde katılım bankacılığı sektörü, son 15 senede büyüme anlamında, klasik bankacılığı ikiye katlamış durumda. Finansal sistem içindeki payı da yüzde 3’den 6'ya çıktı. 2025 yılı için de çok iddialı hedefleri var. Bu oranın yüzde 15'e yükselmesi ki reel sektör olarak bizi de heyecanlandıran ve motive eden bir hedef.Faizlerin artma eğiliminde olduğu ve klasik bankacılığın içine kapandığı dönemde katılım finans sisteminin daha fazla öne çıkmasını bekliyoruz. Zira, klasik bankacılık sektöründe verilen krediler içinde, KOBİ’lerin payı yüzde 25. Katılım bankacılığındaysa bu oran yüzde 35'e çıkıyor.Yani katılım bankaları KOBİ’lere daha yakın çalışıyor. Onların büyümesi, esasında KOBİ’lerin de büyümesi, finansmana erişimlerinin kolaylaşması demek. Öte yandan dünyada da bu yöndeki eğilim güçleniyor. Küresel katılım bankacılığı hacmi son 10 yılda yaklaşık 15 kat büyüdü. Faizsiz bankacılık alanında Türkiye bugün dünyada 7. sırada bulunuyor. İstanbul'un, bölgesel ve küresel bir finans merkezi hâline getirilmesi, hedefi kapsamında, sektörün önü açık. Katılım finans sistemi bir nevi iş ortağı olarak görülüyor. Dolayısıyla özellikle KOBİ’lerimiz açısından yüksek maliyetli faizli sistem karşısında daha adil ve paylaşımcı bir alternatif sunan katılım finans sisteminden daha çok faydalanacağımız bir dönemin başlangıcındayız.

  • Dünya nüfusunun önemli çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor. Fakat dünya üretiminin çok az bir kısmı Müslüman ülkelerden geliyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu noktada faizin etkisi nedir?


Bir zamanlar dünyaya yön vermiş İslam medeniyeti bugün çok zor durumda. Bilimde, kültürde, teknolojide hem Batı'nın hem Uzak Doğu’nun epey gerisinde kaldı. Oysa İslam medeniyeti, özünde bir ilim ve irfan medeniyetidir. Bizler, ilk emri "ikra" yani "oku" olan, beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi tavsiye eden bir dinin mensuplarıyız. Müslümanların dünyaya yön verdikleri dönem aynı zamanda bilginin, ilmin, yeniliğin merkezi oldukları dönemdir. Ne zaman ki Müslümanların hayatında okuma, ilim tahsil etme, araştırma, sorma, sorgulama ikinci plana düşmüştür, işte o zaman gerileme ve çöküş başlamıştır. Bugün Müslüman 57 ülkenin millî gelir toplamı 2 trilyon doların altında. Buna karşın 310 milyonluk ABD tek başına 12 trilyon dolar değerinde mal ve hizmet üretmekte. İspanya’nın bile tek başına üretimi 1 trilyon doların üzerinde. OECD ülkelerinde millî gelirden eğitime ayrılan pay yüzde 5 iken bu oran İslam dünyasında yüzde 1’i dahi bulmuyor. Günümüzün en önemli güç kaynağı olan bilgi teknolojileri konusunda üreten değil tüketen konumundayız. Peki, Müslümanlar neden bu kadar güçsüz hâle geldi? Elbette pek çok nedeni olabilir. Ama bence ilk sıradaki neden; kaliteli ve çağdaş eğitim yoksunluğu. Kalitesiz-ezberci eğitim sonucunda araştırma geliştirmeye yeterli kaynak ayrılmıyor. İslam ülkelerinde gelirin sadece binde 2’si AR-GE’ye giderken, dünya ortalaması yüzde 3’lerde.

  • Türkiye, savunma sanayisinden teknolojiye kadar birçok alanda artık yerli olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. Bunlardan en önemlisi de yerli otomobil. Bu noktada süreci nasıl değerlendiriyorsunuz, yerli otomobil konusunda TOBB’a düşen görevler nelerdir?




TOBB’un buradaki rolü, yatırımcıları bulup bir araya getirmek ve birlikte çalışmalarını sağlamaktı. İkinci aşamada da tasarım ve üretim süreçlerine yönelik destek ve teşvik mekanizması üzerine kamu idaresiyle birlikte çalışma yapmaktı. Her iki alanda da önemli mesafe alındı. Bunun dışında TOBB olarak yerli üretimi destekleme konusunda iki önemli çalışmaya daha başladık. Biliyorsunuz ABD’de “Buy American” uygulaması mevcut. AB projelerinde üye ülke firmalarının önceliği bulunuyor. Benzer uygulamalar Japonya, Güney Kore ve Çin gibi diğer birçok ülkede de yaygın olarak kullanılıyor. Biz de Sanayi Bakanlığımızın onayı ve desteğiyle, orta ve yüksek teknoloji ürünleri belirliyor ve bunlara yerli malı belgesi belirliyoruz. Bu ürünler kamu ihalelerinde yüzde 15 fiyat avantajı elde ediyor. Bu sayede eskiden kamu mal alım ihalelerinde, yerli üretimin payı sadece yüzde 9 iken, şimdi bu oran yüzde 34’e ulaştı. Yani millî üretime, yılda yaklaşık ilave 30 milyar lira ilave iş imkânı sağlanmış oldu. İkinci adımı da yüksek teknoloji ürünler için attık. Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) ile anlaşarak ilk defa Türk şirketlerinin buraya dâhil olmasını sağladık. CERN'in yıllık 550 milyon İsviçre frangı mal alımı var ve bugüne kadar bizim payımız sıfırdı. Son iki yılda onlarca Türk firması ilk defa buranın ihalelerine girip kazanmaya başladı. Biz aynı zamanda CERN'den ihale alma yolunda firmalara birebir koçluk yapıp onları buraya hazırlıyoruz.

  • Dünya dijital dönüşüm sürecinde. Teknoloji ve dijitalleşme her alanda olmazsa olmazların başında geliyor. Sizin bu noktada iş dünyası ve KOBİ’ler için dijitalleşme alanında hedefleriniz nelerdir?


TOBB olarak KOBİ’lerimizde dijital dönüşümün ve bu kapsamda e-ticaretin gelişmesine öncülük ediyoruz. Tüm sektörü bir araya getirdiğimiz TOBB E-ticaret Meclisini kurduk ve Türkiye’nin önde gelen e-ticaret firmalarıyla kamu kurumları arasında bir köprü görevi üstlendik. Böylece iki tarafın e-ticareti büyütecek politikaları birlikte tasarlayabilecekleri bir çatı oluşturduk. On binlerce KOBİ’ye ulaştık. Onlara dijital çağın tehditlerini ve fırsatlarını anlattık. İşlerini nasıl dijital ortama taşıyabileceklerini gösterdik. Sonrasında e-ihracat seferberliğini başlattık. Projemizle  şirketlerimiz, herhangi bir bedel ödemeden küresel pazar yerlerine üye olacak. Üyelik bedelinin yüzde 80’ini Ticaret Bakanlığı, geri kalan yüzde 20’yi Halkbank ve Vakıfbank karşılayacak. Böylece milyonlarca alıcıya kolaylıkla ulaşabilecekler. Bu projeyle birlikte daha önce hiç ihracat yapmamış firmalarımızı ihracatla tanıştırmak, Türkiye’ye binlerce yeni ihracatçı kazandırmak istiyoruz. Son olarak da ülkemizin önde gelen teknoloji firmalarıyla birlikte KOBİ’lerimizin dijital skorlamasını yapıyoruz. Sonra bu seviyenin artırılmasını yönelik danışmanlık hizmeti sağlıyoruz. Sadece firmadan tüketiciye değil, firmadan firmaya yapılan e-ticareti de geliştirmek istiyoruz.
Pek çok ilde kadınlara kodlama eğitimi veriyor, genç girişimcilere dijital ekonomi eğitimleri düzenliyoruz. Dijital okuryazarlığı ve KOBİ’lerimizin dijital altyapılarını geliştirmek için de projeler üretiyoruz. Ticaret Bakanlığımızla, e-ticaret sitelerinin tescili ve e-ticaret lojistik merkezi kurulumu konularında birlikte çalışıyoruz.

  • Hükümet yatırım ve ihracat için çok kapsamlı teşvikler üretiyor. Bu durumun
    ihracata yansıması sizce nasıl olacak? Türkiye’nin 2023 yılında ihracat hedefi sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?


Özellikle bu son dönemde teşvik uygulamaları hem çeşitlendi hem de güçlendirildi. Sıkıntı yaşadığımız ve ilave destek gerekli gördüğümüz hemen her alanda önemli iyileştirmeler sağlandı. Şimdi özel sektör olarak bize önemli görev düşüyor. İhracat yaptığımız pazarları ve ihraç ettiğimiz ürünleri çeşitlendirmeli, ihracatçı sayımızı arttırmalıyız. Bugün ülkemizdeki 1,5 milyon girişimcinin sadece 72 bini, yani yüzde 5’i ihracatçı. Mesela bize en yakın ekonomi olan İtalya 500 milyar dolar ihracata 195 bin ihracatçıyla ulaştı. Demek ki bizim de ihracatçı sayısını üç katına çıkarmamız gerekiyor. Geliştirmemiz gereken ikinci alan, ihraç pazarlarımız. İhracatta ekseni büyütmek, ufkumuzu genişletmek zorundayız. Şu an Türkiye’nin ihracat menzili yaklaşık 2 bin 900 km. Ama mesela Kore’ninki bunun iki katı kadar, tam 5 bin 700 km. Hindistan’ın menzili 6 bin 200 km. Küçücük İsrail’in ihracat menzili bile 5 bin 600 km. Demek ki onlar dış pazarlara ulaşmak için koşarken, bizim nefesimiz ancak diğerlerinin yarısına yetiyor. Menzili dar olanın ufku da dar olur. Eskiden malımızı başka ülkede satmak için dağıtımcı, bayi gibi birkaç kademeden geçerdik. E-ticaret ile bunların da hepsi ortadan kalkıyor, doğrudan tüketiciye ulaşabiliriz. Mesela 2017’de Bayburt’tan ihracat yapan firma çıkmamış. Şimdi Bayburt dijital dünyanın sunduğu fırsatları kullanıp tüm dünya ulaşabilecek. Artık Bayburt’un o meşhur lezzeti Bayburt Tel Helvasını e-ticaretle 3 bin kilometre ötedeki Berlin’e de 14 bin kilometre mesafedeki Sydney’e de rahatça pazarlayabiliriz. İhracat artışında üçüncü önemli konu yabancı sermaye stratejisi. Off-set anlaşmalarıyla ve yeni stratejik yatırım teşvik araçlarıyla, uluslararası sermaye yatırımlarının ihracata da odaklı hâle gelmesini sağlamalıyız.

 

 
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@