Katılım Bankacılığının Yaygınlaştırılmasında Diyanetin Rolü

Türkiye’de katılım bankacılığının istenilen seviyelere ulaşması için sektör dışındaki çeşitli paydaşlara da görevler düşmektedir. Bu paydaşlardan biri de T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’dır

Kapak Konusu 12.02.2020, 23:28
Katılım Bankacılığının Yaygınlaştırılmasında Diyanetin Rolü

Türkiye’de katılım bankacılığının istenilen seviyelere ulaşması için sektör dışındaki çeşitli paydaşlara da görevler düşmektedir. Bu paydaşlardan biri de T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’dır

İslam ekonomisi, temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve sünnet ile onlardan neşet eden bilgi üzerine bina edilmiş özgün bir iktisadi sistem anlayışı sunmaktadır.Bu sistemin insan hayatındaki yansımaları da özellikle iktisadi kurumlar üzerinden olmaktadır. İslam tarihinde ekonominin farklı alanlarına yönelik; hisbe, ahilik ve vakıf gibi müesseseler faaliyet göstermiştir. Günümüzde ise bu kurumların en başta gelenleri İslami finans kuruluşlarıdır. İslami finans sektörü denildiğinde akla ilk olarak İslami bankalar, ülkemizdeki adıyla “katılım bankaları” gelmektedir. Bununla birlikte sektör; İslami sermaye piyasaları, İslami sigortacılık (tekâfül) ve banka dışı İslami finans kuruluşları (zekât fonu, İslami mikro nans) olarak genel bir tasnif yapabileceğimiz kurumlardan müteşekkildir. Buradaki özel vurgumuz ise katılım bankalarına yönelik olacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) İslami finansın yaygınlaştırılmasındaki rolünün ne olabileceği noktasına geçmeden önce Türkiye özelinde kamunun ve İslami finans sektörünün ilişkisine biraz değinmekte fayda vardır. Ancak bu şekilde DİB’nin mevcut durumu anlaşılabilir ve beklentiler gerçekçi bir şekilde oluşturabilir.

Türkiye’de Kamu ve İslami Finansın İlişkisi

Türkiye’de kamunun İslami finansa yönelik yaklaşımı; uzun yıllar mesafeli olmuş, sektör finans sisteminin marjinal bir parçası olarak görülmüştür. Ancak 2000’li yıllarda siyasi yapının da değişmesiyle birlikte İslami finans sektörüne gösterilen tavırda bir esneme sözkonusu olmuştur. Dünyadaki konjonktürün de katkısıyla, özellikle küresel kriz sonrası dönemde İslami finans, yurt içinde daha konuşulur hâle gelmiştir. Türkiye’de İslami finans, devletin düzenleyici kurumları haricinde uzun süre çok fazla muhatap alınmamıştır. Ancak kamu, özellikle 2010 sonrasında daha somut adımlar atmaya başlamıştır. Kamunun 2015 yılında Ziraat Katılım Bankası’nı kurması ve bunu Vakıf Katılım Bankası’nın takip etmesi, kamu- İslami finans sektörü ilişkisine farklı bir boyut kazandırmıştır. Son olarak ise Emlak Bankası’nın, Türkiye Emlak Katılım Bankası şeklinde yeniden kurulması; kamunun katılım bankacılığında oyuncu olmasının ötesinde stratejik anlamda faaliyet göstermesi durumu olarak da değerlendirilebilmektedir.

İslami finans, kamu katılım bankalarının kurulmasıyla birlikte devlet nezdinde daha farklı bir konuma gelmiştir. Bu zamana kadar ise özellikle katılım bankaları ve diğer İslami finans kuruluşları, sadece özel sektör öncülüğünde mesafe alabilmiştir. Bu noktada, yazımızın asıl konusunu oluşturan DİB de İslam iktisadı ve finansına yönelik daha proaktif bir tutum izleme yoluna geçmiştir.

Diyanet’in son yıllarda, faizle mücadele konusunda gecikmiş de olsa aktif
bir tutum sergilemeye başlaması dikkat çekicidir

Diyanet ve İslami Finans İlişkisi

DİB, ülkemizde din hizmetlerinin yerine getirilmesinden ve toplumun irşâd edilmesi faaliyetlerinden sorumlu; 2018 rakamlarına göre farklı görevlerde toplam 107 binden fazla personele sahip büyük bir kamu kuruluşudur. İslami finans açısından değerlendirdiğimizde de teşkilat yapısının içerisinde sorumluluk alanlarına bahsi geçen konuların girdiği farklı yapılar vardır. Bunların en önemlileri: Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve taşralardaki teşkilatlardır.

Bugüne kadar DİB’nin farklı seviyelerde (genelde İslam iktisadı özelde İslami finans
ile ilgili) bazı girişimleri ve devam eden faaliyetleri bulunmaktadır. Daha dar kapsamlı ve ilim camiasını ilgilendiren Din İşleri Yüksek Kurulu’nun uhdesinde; istişare toplantıları ve çalıştaylar düzenlenmiş, düzenlenmeye de devam etmektedir. Hem akademi hem de İslami finans sektöründen uygulayıcıları bir araya getiren bu tarz ilmi toplantılar; farklı konuların tartışılması ve akademi-sektör işbirliğinin geliştirilmesi açısından oldukça faydalıdır.Aynı zamanda bu tarz programlardan çıkan sonuçların; politika tavsiyeleri şeklinde sektörün yaygınlaşması ve sorunlu alanların azaltılması amacıyla yayımlanması ve takibinin yapılması da büyük önem taşımaktadır.

Diyanet, İslami Finans Sorularını Cevaplandırıyor

Bahsi geçen ilmî programların yanı sıra DİB’ye İslami finansla ilgili yöneltilen sorular da bulunmaktadır. Bunların cevapları ise genel hatlarıyla internet sitesinde paylaşılmaktadır. Sorulara verilen cevaplarda pozitif bir yaklaşım sergilendiği ve ön açıcı olduğu görülmektedir. Ancak, internet sitesinde paylaşılan sorular arasında katılım bankacılığının özellikle fon tarafına ilişkin herhangi bir soru-cevap bulunmamaktadır. Bu noktada, katılım bankalarını diğer konvansiyonel bankalardan ayıran özelliklerini ve katılma hesaplarına yönelik DİB’in yaklaşımını içeren soru-cevaplar da siteye eklenebilir.

Konvansiyonel Sigorta, Gözden Geçirilmeli

Bununla birlikte, katılım bankalarının acente olarak sundukları önemli bir hizmeti ilgilendiren konvansiyonel sigorta onayının tekrar gözden geçirilmesinde ve bu noktada bilgilendirme yapılmasında fayda vardır. Çünkü yapılan akademik çalışmalarda ve sektör temsilcilerinin değerlendirmelerinde bu durumun tekâfül hizmeti sunulan ülkemizde İslami finansı olumsuz etkilediği belirtilmektedir. Aynı zamanda verilen görüş, konvansiyonel sigortacılığın uygunluğu noktasında yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bu noktada bir netleştirme ihtiyacı olduğu da farklı platformlarda dile getirilmektedir.

Diyanet, Faize Karşı Tutum Sergilemeye Başladı

Öte yandan DİB’nin toplumun çok geniş bir kesimine ulaşmasını sağlayan ve belki de en kritik faaliyetlerinden biri, cuma hutbeleridir.Bu hutbelerde DİB’nin ihtiyaç gördüğü konular, herkesin anlayabileceği bir basitlikte ele alınmaya çalışılmaktadır. Merkezi bir şekilde hazırlanan bu hutbelerde İslam iktisadına yönelik konular oldukça azdır ve genellikle zekât, sadaka gibi karşılıksız yardımlara yoğunlaşılmaktadır. Ortaya koyulan bilgilere göre, 2001-2018 yılları arasında İstanbul’da irâd edilen hutbelerde faiz yasağı sadece 2017-2018 yıllarında birer kez işlenmiştir. Bunun yanı sıra son yıllarda DİB’nin faizle mücadele konusunda gecikmiş de olsa aktif bir tutum sergilemeye başlaması dikkat çekicidir. 2019 yılında bizzat Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş tarafından faiz konulu hutbe verilmiştir ve bu durum sembolik olarak büyük öneme sahiptir. Faiz ve diğer İslam iktisadı meselelerine cuma hutbelerinde yer verilmesi, toplumda bu konudaki bilincin artmasına katkı sunacaktır. Bu noktada kamunun faizli şekilde faaliyet gösteren bankalarının olması, bir kamu kuruluşu olan DİB tarafından oluşturulan bu hutbeleri eleştiriye açık hâle getirmektedir. Bu noktada DİB’nin açık bir şekilde pozisyon almasını ya da hutbelerde kamu katılım bankalarına insanları yönlendirecek ifadelere yer vermesini beklemek şu an için çok gerçekçi gözükmemektedir.

Taşra Teşkilatlarına Büyük Sorumluluk Düşüyor

Hutbeler, önemli bir fonksiyon icra etmekle birlikte hem içerik hem de zaman açısından İslami finansla ilgili konuların derinlemesine ele alınması ve insanların kafalarındaki soruların cevaplandırılmasında yeterli değildir. Bu noktada halkla iç içe olan taşra teşkilatlarına büyük sorumluluklar düşmektedir. Nasıl katılım bankalarının stratejisini genel müdürlük belirliyor ancak müşteri ile şube personeli muhatap oluyorsa, taşra teşkilatları diye ifade edilen il-ilçe müftülükleri, gençlik merkezleri ve Kuran kursları gibi cami dışındaki yapılarda görev yapan personelin de halkı İslam iktisadi meseleleri üzerine irşâd etmesi gerekmektedir. Böylece toplum, katılım bankalarıyla ilgili sorulara daha yakın ve geniş bir zaman diliminde cevap bulabilecektir.

Buna paralel olarak camilerin, iktisadi meselelerin ele alındığı ve uygulama alanı bulduğu yerler hâline getirilmesi adına da çalışmalar yapılabilir. Bahsettiğim durum için Endonezya ve Pakistan gibi ülkelerdeki örnekler incelenebilir. Bu tarz bir yaklaşım, toplumun İslam iktisadı konusundaki bilincinin artmasına ve katılım bankacılığına katkı sunacaktır.

Diyanet Personeli Bilinçlendirilmeli

Tüm bunlar gerçekleştirilirken DİB personelinin konuyla ilgili bilinç düzeyinin de ele alınması gerekmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda personelin faiz ve İslami finans konusundaki hassasiyetlerinin maalesef beklentilerden oldukça düşük olduğu tespit edilmiştir.Bu nedenle, personellerin konuyla ilgili eksikliklerinin giderilmesi gerekmektedir. Katılım bankalarının şubeleriyle gerçekleştirilecek işbirlikleri, üzerinde durduğumuz noktada faydalı olacaktır.Yakın bir zamanda DİB’nin kendi personel maaşlarının ödenmesinde katılım bankaları ile çalışılmasına yönelik müftülüklere gönderdiği talimat, oldukça önemli ve çok yerinde bir karar olmuştur. Aynı zamanda atılan bu adım, katılım bankalarına da kaliteli hizmet sunmaları gerektiği noktasında ciddi bir sorumluluk yüklemiştir.

Toplumu Bilgilendirme Faaliyetlerine Ağırlık Verilmeli

Sonuç olarak katılım bankacılığının Türkiye’de istenilen seviyelere çıkması için bizzat piyasada bulunan uygulayıcıların sorumluluklarının yanında diğer paydaşlara da görevler düşmektedir. Bu paydaşlardan biri de şüphesiz DİB’dir. Özellikle son dönemde İslam iktisadı noktasında DİB tarafından önemli adımlar atılmaktadır.Bununla birlikte hem sistemin daha sağlam bir zeminde hareket etmesi hem de toplumun özellikle faiz konusunda bilincinin artması için hutbe, sohbet ve gençlik merkezleri gibi çeşitli kanallar vasıtasıyla bilgilendirme faaliyetlerine ağırlık verilmesi elzemdir.

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@