Milli Kaynaklarda Yükselme Dönemi

Tarihler 2016’yı gösterdiğinde Türkiye, millî kaynaklarını ekonomiye kazandırmada zirve yaptı.

Kapak Konusu 10.05.2019, 23:22
Milli Kaynaklarda Yükselme Dönemi

Tarihler 2016’yı gösterdiğinde Türkiye, millî kaynaklarını ekonomiye kazandırmada zirve yaptı. Yerli kömürde adeta devrim yılı yaşandı. Aynı yıl elektrik üretiminde millî kaynakların oranı bir rekora imza attı. Yerli kömür, hidroelektrik, güneş ve rüzgâr gibi tüm kaynaklarımızdan üretilen enerji toplamı, ilk kez yüzde 49,3’e çıkma başarısını gösterdi. 2018 yılına gelindiğinde ise kömür üretiminde en yüksek seviyeye ulaşıldı. 101,5 milyon ton yerli kömür üretimi ile cumhuriyet tarihinde rekor kırıldı. Kimi çevrelerin eleştirisine rağmen artan kömür üretimi, Türkiye’nin dışa bağımlı elektrik üretiminde adeta can simidi görevini gördü. Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın sıkça kömür üretiminin artışını dile getirmesinin altında da bu neden yatıyordu. Çünkü Türkiye; sanayisinde ve üretiminde kullandığı elektriğin yüzde 50’den fazlasını, ithal ettiği kömür ve doğal gazdan karşılıyordu. Peki, yer altı kaynaklarındaki rekor üretim artışı, her yıl artan Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) ihaleleri ve millî kaynakların enerji kullanımındaki artışı bize neyi anlatıyordu? Bu, sadece Türkiye’nin enerji ihtiyacını kendi millî kaynaklarından karşıladığını mı yoksa yer altı
ve yer üstü kaynaklarının kullanımında yeni bir dönüşümün yaşandığını mı gösteriyordu? Evet, Türkiye son 15 yılda yer altı ve yer üstü kaynakları projeksiyonunda bir paradigma değişimine gidiyordu. Peki, bu dönüşüm neden gerekliydi? Bu soru için hemen şu tabloya bakmak gerekiyor: Türkiye’nin cari açığında
en büyük pay, ithalatında birinci sırada yer alan doğal gaz ve petrole ait. Enerji ithalatımız geçtiğimiz yıl 42 milyar 999 milyon 451 bin dolara çıktı. Son altı yılda ödediğimiz fatura 255 milyar doların üzerinde. Türkiye, bölgesinde en büyük enerji ithalatçısı durumda. Ülkenin günden güne artan nüfusunun, üretim ve ihracat için enerjiye ihtiyacı var. Enerji, bir ülkenin büyümesi için ekmek gibi elzem ve şart. Enerji ithalatına bağlı bir üretim ve sanayileşme modeli Türkiye için elbette düşünülemezdi. Bu yüzden yerli ve millî bir dönüşüm şarttı.

Türkiye’de Enerji Dönüşümü

Türkiye son yıllarda millî ve yerli enerji üretimini önceleyen, yer altı ve yer üstü kaynaklarını ekonomiye kazandırmada daha da istekli hareket eden bir politikayı tercih etti. Bu doğrultuda ilk olarak yer altı ve yer üstü kaynaklarının tamamının röntgeni çekildi. Hükümetin, cumhuriyetin 100. yılına denk gelen 2023’e dair ortaya koymuş olduğu vizyon doğrultusunda Türkiye, sözkonusu yılda enerji ihtiyacının üçte ikisini millî kaynaklardan karşılamayı hedefliyor. Yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı aktif olarak kullanma aşamasında bir düşünce değişimi yaşandı. Peki, Türkiye millî kaynaklarını değerlendirmede nasıl bir strateji ortaya koydu? ABD Başkanı Donald Trump’ın seçilmesiyle başlayan ticaret savaşlarıyla birlikte yeni bir kaynak mücadelesinin yaşandığı küresel piyasalarda biz ülke olarak nasıl bir strateji
benimsedik? Türkiye’nin belirlediği stratejide, millî enerji ve maden politikası üç ana sacayaktan oluşuyordu: Arz güvenliği, yerlileşme ve öngörülebilir piyasalar hedefi. Öncelikle enerji politikaları stratejileri hazırlandı. Burada gazdan elektriğe, dağıtımdan kaynak çeşitliğine ve enerji verimliliğine kadar tüm alanları kapsayacak şekilde Türkiye’nin kırmızı çizgileri ve hedefleri belirlendi. Birinci aşamada, mevcut kaynakların daha efektif kullanılması adına teknolojik desteklerle yerli ve millî kaynaklarda bir ivmelenme gerçekleştirildi. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), tarihinin en büyük alan taramalarını yaptı. İkinci aşamada da Türkiye, yaşadığı enerji arzı güvenliğinde bir kabuk değişimine giderek rüzgâr ve güneş enerjisi alanında devrim niteliğinde adımlar attı. Türkiye kurduğu depolama tesisleriyle enerji güvenliğini daha da artırdı. Üçüncü aşamada ise jeostratejik konumuyla enerji koridorlarının odak noktasında yer alan Türkiye, bakış açısını değiştirdi. Sadece enerji geçişlerinden ücret alan “geçiş ülkesi” olmak yerine enerjide “oyun kurucu ülke” olma
vizyonunu benimsedi.

Millî Kaynaklarda Fırsat Yılı

Türkiye, maden kaynakları potansiyelini topyekûn harekete geçirdi. Türkiye’nin açtığı yeni üretim alanlarına gelen yabancı talep, geçmiş yılların üç katına kadar çıktı. Bu da Türkiye’nin oluşturduğu cazip yatırım ortamının değerini yansıtıyor. 2019, bir yatırım ve gelişme yılı olacak. Türkiye özel sektörde yine yerli ve yabancı yatırımcıların ilgi odağında yer alacağa benziyor. Uygulamaya geçilen İkinci 100 Günlük Eylem Planı, Türkiye’nin bu konuda yol haritasını da bize gösteriyor:
• 100 maden sahası ihaleye çıkacak.
• Akdeniz’de hidrokarbon aramaları sürecek.
• TürkAkım boru hattının Türkiye topraklarındaki kara kısmının yapımına başlanacak.
• Yerli üretim artacak. Kamu kaynaklı günlük doğal gaz üretimi yüzde 18 arttırılarak günlük 1 milyon metreküpe çıkarılacak. Kömür üretimi yapılmayan kamuya ait dört sahanın özel sektöre devri tamamlanacak ve kamuya ait sahalardaki yerli kömür üretimi arttırılacak.
• Türkiye’nin ikinci en büyük güneş enerjisi ihalesi YEKA-GES 2 (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları-Güneş Enerjisi Santrali 2) yarışması için başvurular alınacak.
• Yatırımcıların işlemlerinde bürokrasiyi azaltacak ve madencilik sektörüne hız kazandıracak elektronik maden (e-maden) projesi faaliyete geçirilecek.

Yükselen Potansiyel: Türkiye

Yenilenebilir Enerji Ülke Çekiciliği Endeksi’nde 2010’da 27’nci sırada olan Türkiye, geçen yıl 17’nci sıraya yükseldi. Küresel Rüzgâr Enerjisi Konseyi (GWEC) raporuna göre, Türkiye’nin enerji potansiyeli umut vadediyor. Türkiye, yerli ve yabancı yatırımcılar için özellikle rüzgâr ve güneş enerjisi alanlarında önemli yatırım fırsatları sunan bir konumda bulunuyor. Türkiye, yer aldığı iklim kuşağı nedeniyle güneş enerjisi yani fotovoltaik kurulu güç kapasitesi açısından cazip bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda 2018’de enerjide yeni teknoloji ve depolama tesisi yatırımlarının desteklendiği Proje Bazlı Teşvik Sistemi hayata geçirildi. Dünya bor madeni rezervlerinin yüzde 73’üne sahip olan Türkiye, bu orana rağmen bor mamulü satışlarında ABD’den sonra ikinci sırada yer alıyor. Ancak ülkemiz şimdilerde borun savunma sanayisinde kullanılmasına yönelik çalışmalar üzerinde duruyor. Ülkenin özellikle roket yakıtı konusunda çalışmaları devam ediyor. 21. yüzyılın petrolü olarak tanımlanan bor madeninde kompozit ürünlerin artması bekleniyor. Uygulanan özelleştirme politikaları sonucunda elektrik enerjisi üretiminde özel sektörün payı 2002’de yüzde 40 iken, bugün
yüzde 85 düzeyine ulaştı. Türkiye, özel sektör açısından da yeni dönemde yeni fırsatlar sunacak.

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@