Türkiye, faizsiz finansta yerini sağlamlaştırıyor

Kapak Konusu 16.06.2017, 23:45
Türkiye, faizsiz finansta yerini sağlamlaştırıyor
Türkiye, son dönemde dünyada giderek gelişim gösteren faizsiz finans alanında önemli bir oyuncu konumuna geliyor

YAZI: MEHMET ERDOĞAN

2008 krizi aslında çok önemli bir ayrıntıyı dünyaya gösterdi: Konvansiyonel finansman araçları çok hızlı büyümeyi beraberinde getirebiliyor. Ancak bazı değerleri göz ardı ederek sadece para kazanma hırsı ön plana çıktığında ve bu hırs, denetleyici kurumların zaaflarından yararlanarak kendine geniş bir oyun alanı bulduğunda sonuçları felaket olabiliyor.

ABD’de başlayan Mortgage Krizi, finansal enstrümanların iç içe girmiş olmasından ve ekonomilerin birbiriyle olan ilişkisinden dolayı bir anda dünya krizine dönüşüverdi. ABD’nin en büyük bankaları, vermiş oldukları konut kredilerini bir araya getiriyor ve bir başka alıcıya paket hâlinde satıyordu. Bu arada daha fazla konut kredisi vermek isteyen bankalar, kişilerin gelir ve ödeyebilme gücünü göz ardı ediyor ve sadece konut piyasasındaki büyümeyi hesaplayarak çalışıyordu. Ancak konut piyasası bir yere kadar büyüyebilirdi ve sınıra dayandığında durdu. Sonrasında konut fiyatları gerilemeye başladı, krediler ödenemez hâle geldi, inşaatlar durdu, insanlar evlerini kaybetti ve bankaların elinde birikmeye başlayan boş evler, konut fiyatlarının daha da düşmesine neden oldu. Bugüne dek dünyanın refahını ve zenginliğini arttıran finansal gelişmişlik düzeyi, bir anda dünyanın başına bela oldu ve batması akla dahi getirilemeyecek bankalar ve finans kurumları birkaç ay içinde yok oldu. İşte tam da bu nedenden dolayı dünya, artık geliştirilen finansal enstrümanlara daha temkinli yaklaşmaya başladı. Sadece hızlı büyüme imkânları değil, topluma olan yansımaları da hesaba katılmaya başlandı. Oysa bu dönemde tüm bu toz duman içinde sağlam adımlarla ilerleyen bir finans modeli vardı. faizsiz bankacılık gerek çalışma metodolojisi gerekse de ürün gamı nedeniyle finansal krize neden olan uygulamalardan uzak duruyordu. Hatta hem konvansiyonel bankacılık yapan hem de faizsiz bankacılık modelini sürdüren HSBC, Citi gibi grupların faizsiz bankacılık sayesinde krizi görece daha rahat atlattılar.

Dünyada Faizsiz Bankacılığın Gelişimi

Dünya bu krizle birlikte faizsiz bankacılığın önemini bir kez daha kavradı. 70’li yıllarda petrol fiyatlarındaki ani artışın ve 20. yüzyılda İslam ülkelerinde başlayan sanayileşme ivmeleri ile oluşan sermayenin değerlendirilmesi aşamasında büyüyen faizsiz bankacılığın ilk örneği aslında Mısır Arap Cumhuriyeti’ndeki Mit Gamr kasabasında kuruldu. Bu oluşum Eski Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır döneminde bütün bankaların devletleştirilmesi akımına karşı alternatif olarak geliştirilen bir deneme sonucunda oluştu. Bu kurum, Mısır köylüsünün tarımsal ve ticari ihtiyaçlarını karşılayan ve bunu yaparken tekafül felsefesine dayanan bir model izliyordu. Model, hem bankacılığı hem kâr zarar ortaklığını hem tekafülü hem takas ve icarı kapsıyordu. İngiliz hâkimiyeti dönemindeki Hindistan’ın Müslüman bölgelerinde görülen bazı bankacılık uygulamaları da dünyadaki ilk faizsiz finansman örnekleri arasında sayılabilir. Ancak organize ve çağdaş metotlarla faizsiz bankacılığın hayata geçirilmesi fikri ilk kez Suud Kralı Faysal döneminde gerçekleşmiştir.

1975 yılında, Müslüman ülkelerin kamusal projelerinin finansman sorunlarını çözmek amacıyla, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeler tarafından Cidde’de “İslam Kalkınma Bankası” (İKB) kuruldu ve İslam ülkelerindeki kamusal projelere önemli mali katkılarda bulundu. Ancak özel sektör projelerine finansman veremeyen İKB’nin bıraktığı boşluğu doldurmak üzere bazı Suudi, Kuveytli, Birleşik Arap Emiri vb. zengin Müslümanların örgütlenmeleri sonucunda 1981’de “Dar Al-Maal Al-İslâmi” adlı holding İsviçre’nin Cenevre kentinde kuruldu. “Dallah Baraka Grubu” ve diğer bazı gruplaşmalar sonucunda Orta Doğu’daki Müslüman ülkelerde faizsiz finansman sistemi hızla yaygınlaştı.

2015 yılı itibarıyla dünyada faizsiz finans sisteminin büyüklüğü 2 trilyon dolara ulaştı. Bununla birlikte faizsiz finans sistemi, çift haneli bir büyüme hızı ile 2020 yılında 3,2 trilyon dolarlık bir hacme doğru gidiyor. EY’nin “Gelişen Ülkelerde Bankacılık: FinTech ve Katılım Bankacılığı 2017” raporuna göre; küresel katılım bankacılığı aktifleri, 2015 yılında 930 milyar dolara ulaştı. Raporda; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Malezya aktifler bakımından katılım bankacılığının en büyük olduğu ülkeler olarak öne çıkıyor. Malezya ve Endonezya’nın içerisinde bulunduğu Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) ülkelerinin katılım bankacılığındaki aktif büyüklüğü 2015 yılında gerileme gösterirken, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinden (BAE) oluşan Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) bölgesinin katılım bankacılığındaki payı yüzde 71’e yükseldi.

EY raporuna göre; Suudi Arabistan, BAE ve Malezya aktifler bakımından katılım bankacılığının en büyük pazarlarını oluşturuyor ve küresel pazar payları ise sırasıyla yüzde 34,2; yüzde 17,2; yüzde 13,3 seviyelerinde bulunuyor. Bununla birlikte faizsiz finansmana ilgi, yalnızca Müslüman ülkelerden ve kurumlarından gelmiyor. Aslına bakılırsa finans merkezi konumundaki Londra, faizsiz finans açısından da dünyanın en önemli merkezlerinden biri konumunda.

Peki, nasıl oluyor da Londra faizsiz bankacılığın merkez üslerinden biri hâline gelebiliyor? Faizsiz finansın ve bankacılığın bu ülkede tarihi 1960’lara değin uzanıyor. Fakat kavramın öneminin tam olarak anlaşılması, 1990’lı yıllarda Bank of England’ın başına Lord Eddie George’un gelmesiyle ve bu alandaki çalışmalarıyla oluyor. Ayrıca, Barclays Bankası’ndan Andrew Buxton’ın, Gatehouse Bankası’ndan Richard Thomas’ın ve HSBC Bankası’ndan Iqbal Khan’ın bu alandaki fırsatı görüp bu alana odaklanması da sektörün İngiltere’de yaygınlık kazanmasında önemli rol oynuyor. Ama elbette iki milyonu aşan Müslüman nüfusu İngiltere’nin faizsiz bankacılıkta merkez olma girişiminin önemli sebeplerinden birisi olarak gösterilebilir. Ancak birkaç kişinin ilgisi ya da ülkedeki Müslüman nüfus, tek başına Londra’nın faizsiz finansta bu kadar ileri gidişini tek başına açıklayamaz.

Capital Intelligence İslami Finans Birim Direktörü Dr. Ghassan Chammas, “Bu sorunun cevabı çok açık, regülasyonlarla Londra bu noktaya gelebildi.” diyor ve devam ediyor: “Yasal altyapı en önemli nedeni. Esnek regülasyonlara sahip olan İngiltere’de sukuk dâhil pek çok farklı finansal enstrümana kapıları açık. Burada bir ürünü anlatıyor ve satabiliyorsunuz.” İngiltere Hükümeti son yıllarda faizsiz finans kurumlarının gelişmesi adına pek çok düzenleme yaptı. Örneğin, hükümet belirli tür faize işletilen damga vergisinden faizsiz finans merkezlerini muaf tuttu. Diğer taraftan bankacılık sektörü de bu alana yoğun ilgi gösteriyor. HSBC ve Citi gibi bazı bankalar tasarruf sahiplerine ve kredi müşterilerine faizsiz bankacılık ürünleri sunuyor.

Peki, Türkiye Faizsiz Bankacılıkta Ne Durumda?

Körfez Bölgesi ve büyük finans merkezleri, faizsiz finans konusunda önemli yol katetmişken Türkiye bu alanda daha yavaş ilerledi. 1975 yılında İslam Kalkınma Bankası (İKB)’nın kurucu üyeleri arasında yer alan Türkiye, 1984’te sermaye payını arttırarak en büyük ortaklarından biri hâline geldi ve İKB Yönetim Kurulu’nda sürekli üye bulundurma hakkını elde etti. Bunu takip eden yıllarda tasarruflarını faizsiz sistemde değerlendirmek isteyen vatandaşlara ve küçük ve orta boy işletmelerimize hizmet vermek amacıyla kurulan Devlet Sanayi İşçi Yatırım Bankası (DESİYAB), Türkiye’nin faizsiz bankacılığa adım atmasında önemli tecrübeler kazandırdı. Ardından 1983 tarihinde bir kararname ile Özel Finans Kurumları’nın temelleri atıldı. Bu kurumlar 1985’e kadar hızla gelişmiş olan faizsiz bankacılık sistemini ileri taşıdılar. Potansiyeli büyük olan ve ülke ekonomisine katkılarının daha fazla olabileceği tahmin edilen Özel Finans Kurumları’nın altyapısı, 1999 tarihinde Bankalar Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile güçlendirildi. Bugün gelinen noktada katılım bankalarının toplam bankacılık içindeki pazar payı yüzde 5 ila 6 arasında seyrediyor. Türkiye’nin ekonomik büyümesine paralel bir büyüme performansı gösteren katılım bankaları, son iki yıl hariç tutulduğunda konvansiyonel bankacılıktan 1,5-2 kat hızlı bir büyüme performansı ortaya koyuyor. Üstelik bu performansı, sektörün önemli oyuncularından birinin devre dışı kalmış olmasına karşın koruyor. EY raporuna göre Türkiye’de katılım bankacılığının önderliğinde gelişen faizsiz bankacılık aktifleri 2011-2015 yılları arasında yüzde 21 artış gösterdi. Raporda ayrıca Türkiye’nin faizsiz bankacılıktaki pazar payının yüzde 4,5 seviyesinde olduğu belirtiliyor. Elbette son dönemde katılım bankalarındaki büyümede kamunun bu alana olan ilgisi kuşkusuz büyük rol oynuyor. Sektörün bilinirliliğini ve iş yapabilme yeteneğini artıran katılım bankacılığı yapan kamu bankaları, sektörün gelişimine önemli katkılar sağlıyor. Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Yönetim Kurulu Başkanı ve Albaraka Türk Genel Müdürü Melikşah Utku, “Kamunun katılım bankacılığına girmesini müspet bir gelişme olarak görüyoruz.

Katılım bankacılığı ülke ekonomisi nezdinde daha ciddi bir pay alacaksa, bunu tek başına özel bankaların yapması mümkün değildi. Birincisi kamunun devreye girmesi, özel sektör tarafından karşılanamayan alanların da katılım bankacılığı eliyle karşılanması anlamını da taşıyor. Bu bakımdan önemli bir adım. İkincisi, kamunun bu işe girmesiyle mevzuat yapıcıların da katılım bankacılığını daha ciddi anlamda değerlendirmesini, dikkate almasını beraberinde getiriyor. Üçüncü olarak da katılım bankacılığının kamuoyu nezdinde algısını, itibarını hızlı bir şekilde yayılmasına ve artmasına imkân sağlıyor.” diyor. Peki, bu büyüme performansı yeterli midir? Bugün Londra, faizsiz finansın merkezi olma yönünde çalışmalar sürdürürken, bulunduğu konum, nüfusu ve güçlü ekonomik yapısıyla Türkiye, faizsiz bankacılığın doğal merkezi hâline gelebilir. Ancak bunun için Türkiye’nin faizsiz bankacılık ve faizsiz finans ürünlerinin gelişimini kolaylaştıracak yasal altyapıyı daha da geliştirmesi gerekiyor. Bu anlamda İngiltere’nin izlediği strateji Türkiye’ye yol gösterici olabilir.

Capital Intelligence İş Geliştirme Direktörü Nicolas Photiades, “Eğer Türkiye özellikle sukuk için gerekli altyapıyı geliştirirse, sukuka Asya’da bir merkez hâline gelebilir. Türkiye komşuları için de büyük bir platform. Türkiye gerekli adımları atarsa çok büyük potansiyel taşıyor. Ama elini çabuk tutması lazım.” diyor. Türkiye bu konuda çabuk hareket etmeli. Çünkü faizsiz bankacılık ve faizsiz finansman dünyasında taşların yerinden oynamaya başladığı bir dönemden geçiliyor. Zira petrol fiyatlarında son üç yıl içinde çok ciddi bir gerileme yaşandı. Özellikle Körfez Bölgesi’ne bakıldığında petrol üreticisi ülkelerin faizsiz bankacılık tarafında da güçlü olduğu gözlemleniyor. Dolayısıyla petrol fiyatlarındaki aşağı yönlü hareket, bölgede hem konvansiyonel bankacılığın hem de faizsiz bankacılığın büyüme hızını yavaşlatabilir. İşte bu noktada hareketli ekonomisi, güçlü nüfus yapısı, gelişmiş bankacılık sistemi ve kamunun katılım bankalarına artan ilgisi ile birlikte Türkiye, faizsiz finansın önemli merkezlerinden biri hâline gelebilir. Katılım bankalarının ve Hazine’nin pek çok kez başarılı bir şekilde ihraç ettiği sukuk (Kira Sertifikası) piyasaları, Türkiye’nin bu alanda söz sahibi olma yolunda önemli bir mihenk taşı. Nicolas Photiades, Türkiye’nin dünyada 70 milyar dolara ulaşan sukuk piyasasından yüzde 8-10 pay alabileceği ifade ediyor. Photiades, “İslami tahvil ve özellikle de sukuk konusunda bölgesinde önemli bir rol oynayabilir. Dünyada faizsiz finans alanında en gelişmiş ülke Malezya. Malezya tek başına dünyadaki sukuk ihracının yüzde 60’tan fazlasını gerçekleştiriyor.” diyor.

Türkiye bu pazardan önemli bir pay alabilecek potansiyel ve ekonomik hareketliliğe sahip. Kamu bankalarının da dâhil olduğu katılım bankaları, bu konuda gerekli vizyon ve tecrübeye sahip. Elbette bunun için katılım bankacılığının öncelikle yurt içinde daha hızlı büyüme adımları atması gerekebilir. Bunun için de ürün çeşitliliğinin artması büyük önem taşıyor. Türkiye’de katılım bankacılığı aktiflerinin yüzde 80’ini oluşturan murabaha ürününün kullanımının artırılması ve daha fazla kişiye ulaşımının sağlanması için ise vekâlet işlemlerinde sorumsuzluk sözleşmelerinin getirilmesi ve çifte vergilendirme uygulamasının çözümlenmesi gerekiyor.

Diğer bir taraftan Türkiye’de faizsiz finans ürünleri sadece bankacılık sektörü ile de kısıtlı değil. Her ne kadar bu alanda katılım bankaları pazarı domine etse de sermaye piyasalarında da önemli bir potansiyel bulunuyor. Şirketleşme yapısını tamamlayan ve çok daha fonksiyonel hâle gelen Borsa İstanbul çatısı altında da faizsiz finansman enstrümanlarının gelişimine yönelik önemli çalışmalar yapılıyor.

Borsa İstanbul Genel Müdür Yardımcısı Şenol Duman, “Faizsiz finansa ilişkin sunacağımız farkındalık, küresel kriz sonrasında dünya genelinde gittikçe artış göstermekte. 2 trilyon dolar seviyesinin üzerine yükselen küresel faizsiz finans varlıklarının toplam miktarının 2018 yılı itibarıyla 3,4 trilyon dolar seviyesine ulaşacağını bekliyoruz.” diyor ve devam ediyor: “Türkiye ekonomisinin son yıllarda gösterdiği büyümenin ve ilerlemenin sürdürülebilir kılınması için güçlü bankacılığın yanı sıra sermaye piyasası ürünlerinin de öne çıkması ve yatırımcı tabanını genişletmesi gerekmektedir. Gerek organize borsalarda sunulan ürünler gerekse risk sermayesi, melek yatırımcılar ve diğer alternatif finansman yöntemleri ile birlikte biz, sermaye piyasalarının bu anlamda önemli hizmet, imkân ve fırsatlar sunduğunu gözlemliyoruz. Hâlihazırda sermaye piyasaları ile doğrudan bağlantılı faizsiz finans varlıkları 400 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşırken, 1 trilyon dolarlık büyüme potansiyelini gösteriyor.”

Diğer taraftan sektörün çatı örgütleri de büyümeye destek veriyor. Faizsiz Finans Koordinasyon Kurulu kuşkusuz bu kurumların başında geliyor. Türkiye’de faizsiz bankacılığın daha hızlı ve sağlam adımlarla büyüyebilmesi için kurulan Faizsiz Finans Koordinasyon Kurulu, faizsiz finans konusunda gelişmelerin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için ilgili bütün kurumlarla koordinasyonu sağlıyor.

Faizsiz Finans Koordinasyon Kurulu, T.C. Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu bakanın başkanlığında; Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı, Maliye Bakanlığı Müsteşarı, Hazine Müsteşarı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı, Borsa İstanbul A.Ş. Genel Müdürü, Türkiye Katılım Bankaları Birliği Başkanı ve Katılım Sigortacılığı Derneği Başkanı’ndan oluşmaktadır. T.C. Kalkınma Bakanlığı’nın 2014-2018 yıllarını kapsayan Onuncu Kalkınma Planı çerçevesinde İstanbul Finans Merkezi Öncelikli Dönüşüm Programı eylemleri arasında da yer alan Kurul’un temel misyonu, Türkiye’de faizsiz finans sisteminin geliştirilip, bilinirliğini hızla arttırmak. Kurul tarafından faizsiz finans ürün ve hizmet çeşitliliğinin artırılması, sözkonusu ürünlerin uygunluğu, likidite ve vade yapılarının geliştirilmesi konularında çalışma yapılması suretiyle üyelere sorumlulukları dâhilinde görevler verilmiştir. Bunlara ek olarak Kurul üç ayda bir düzenli olarak toplantılar gerçekleştiriyor.

Toplantıda ele alınan bir diğer önemli konu, sektör ürünlerinin vergilendirilmesi düzleminde, konvansiyonel finans sektöründe sunulan muadil finansal araçlara benzer ve adil bir uygulamanın sağlanmasıdır. Sukuk, bono, leasing ve sat-geri kirala işlemlerinin damga vergisi ve harç muafiyetlerinin dengelenmesi gibi konular bu kapsama giriyor. Türkiye’nin faizsiz finans piyasasındaki avantajlara da değinerek 2008 yılından bu yana artan yatırımlarla 2009 yılından bu yana Endonezya’dan sonra katılım bankacılığı alanında en çok büyüme gösteren ülke konumunda. Yine de Türkiye’de hâlen bankacılık hizmetlerinden yararlanmaya çalışmayan geniş bir kitle bulunuyor. Katılım bankalarının bu kitleye de ulaşmasıyla ülke içinde amaçlanan büyümenin gerçekleşmesi gerçekleşirken ekonomik aktivitelerin fonlanması da hızlanacaktır.

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@