Kentsel Dönüşüm Finansmanında Katılım Bankacılığı

Katılım Endeksi 05.07.2019, 02:29
Kentsel Dönüşüm Finansmanında Katılım Bankacılığı

Sadece konuttan ibaret olmayan inşaat sektörü; hava yolundan demir yoluna, liman inşasından endüstriyel tesislere, köprülerden ticari yapılara kadar uzanan çok geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Aynı şekilde bu sektör, sadece müteahitliği değil; mimarlığı, teknik müşavirliği ve inşaat malzemesi sanayisini de bünyesinde barındırıyor. İnşaat sektörü gerek gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı gerekse de oluşturduğu istihdamdan dolayı Türkiye ekonomisinde önemli bir yere sahip. İnşaat sektörü ile Türkiye ekonomisinin büyümesi arasındaki ilişki birbirine paralel ilerlerken bu ezber bozuldu ve sektörümüz genel ekonomideki dalgalanmalara en hızlı tepki gösteren alanlardan biri oldu. Geçtiğimiz yıl itibarıyla inşaat sektörü ile Türkiye ekonomisinin büyümesi ayrıştı. Ekonomi kısmen dengelenip bir büyüme sürecine geçmesine rağmen inşaat sektörü kendi iç sorunları nedeniyle ilerlemesini sürdüremiyor. İnşaat sektörünün 2017 yılında millî gelir içindeki payı yüzde 8,6 iken 2018’de 7,2’ye düştü. Dolayısıyla inşaat sektöründe yasal ve kurumsal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu aşikâr. İnşaat sektörü; 2018’in ilk çeyreğinde yüzde 6,7, ikinci çeyreğinde yüzde 1 büyürken üçüncü çeyrekte yüzde 5,3, dördüncü çeyrekte de 8,7 küçüldü. Sektörde yaşanan mali sıkışıklık, 2019 yılının ilk üç ayında da sürdü. Talep ve satışlardaki gerileme ile birlikte nakit akışlarındaki daralma, yeni yılda da devam etti. İkinci olarak mevcut banka kredi borçlarının geri ödenmesinde yüksek döviz kurları ve faizler nedeniyle sıkıntılar devam etti. Ocak 2018 ila 31 Aralık 2018 arası döviz sepeti artış oranı yüzde 36 olarak gerçekleşti. İnşaat malzemeleri 33 alt sektörünün ortalama ithal girdi madde oranı, enerji hariç tutulduğunda yüzde 20 olarak gözüküyor. Kurlardaki artışın yüzde 36 olmasına rağmen doğal gazda yüzde 94 artış yaşandı. Organize sanayi bölgelerinde elektrik fiyatı yüzde 89 arttı. Yerli girdi ham madde, işçilik ve finansman giderleri ile maliyet enflasyonu yüzde 45; ortalama fiyat artışı ise yaklaşık yüzde 30 oldu. Sonuç olarak fiyatlar enflasyonu, enflasyon faizleri arttırdı. 2023 hedefimiz olan 2 trilyon dolar büyüklüğündeki bir ekonomiye, 500 milyar dolarlık ihracata ve 1 trilyon dolarlık dış ticaret hacmine ulaşmak için üretime dayalı büyümenin sürdürülebilir olması gerekiyor. Sanayinin sürdürülebilir büyümesini sağlamak için topyekûn bir çözüm planlanmalı. Arz dengesi; sadece kamu yönetiminin değil, tüm iş dünyasının ortak aklı ile sağlanmalı. Çünkü risklerin sigortalandığı ve fırsatların finanse edildiği bir sanayi kalkınmanın kaldıracı olacak.

İnşaat Malzemesi Sanayisi İhracatta Atağa Kalktı

Kalkınma yolunda, Türkiye’nin en yüksek katma değerini üreten inşaat malzemesi sanayisi, bu yıl ihracatta yeniden atağa kalktı. Bu sanayi, 2018 sonu itibarıyla da otomotiv, tekstil ve hazır giyimden sonra en yüksek ihracat yapan üçüncü sektör oldu. Dış pazarda “Türk Malı” inşaat malzemelerine çok güveniliyor. Batı’nın standartlarıyla üretip Doğu’nun fiyatlarıyla rekabet ediyoruz. Küresel Rekabet Endeksi’nde yer alan 140 ülkenin 115’ine ihracat gerçekleştiriyoruz. Mümkün olduğu kadar ihracatın arttığı, ithalatın azaldığı bir dengeyi kurmaya çalışıyoruz. 2017 yılında 18,4 milyar dolar ihracat gerçekleştiren sektörümüz, 2018’de bu seviyeyi 21,5 milyar dolara taşıdı. İhracat artış eğiliminin yıllık ihracatı desteklemeye devam ettiğini göz önünde bulundurursak 2019 yılında ihracatımızın yaklaşık 24 milyar dolar bandında gerçekleşmesini bekliyoruz.  En yüksek ihracatı Avrupa ülkelerine gerçekleştiriyoruz. İhracat yaptığımız ilk 20 ülkede altı tane gelişmiş ülke var. Yalnızca bu altı ülke, diğer 14 ülkeyle eş değer olacak şekilde ihracatımızın 5 milyar dolarını kendi başına karşılıyor. Yani bizim asıl rakibimiz; önemli pazarlarımız olan gelişmiş ülkeler değil, gelişmekte olan ülkeler. Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmeyi hedeflerken rekabetçilikte bu kriter tek başına yeterli değil. Rekabetçilik Endeksi’nde yer alan 140 ülke arasında; Makro Ekonomik Ortam Endeksimiz 116, Finansal Sistem Endeksimiz 65, Lojistik Endeksimiz 53, İşgücü Piyasası Endeksimiz 111, İnovasyon Kabiliyet Endeksimiz 47 ve bütün bunların bileşkesi olan Rekabetçilik Endeksimiz ise 61 gibi oldukça gerilerde kalan bir sırada. Bu tablodan, endekslerin “nicelik değil nitelik” dediği ortaya çıkıyor. Dolayısıyla rekabet gücümüzü gösteren iş endekslerimizin ilk sıralara taşınması, ilk 10 ekonomi arasında daha rekabetçi olmamızı sağlayacak.

Kredi Kaynakları Sanayinin Büyümesi İçin Kullanılmalı

Kredi kaynaklarını yönetenlerin, planlanan üretimler yerine arz-talep dengesine bakılmadan üretimden kaynaklanan stokları eritmek için kampanyalara destek olması, ekonominin çarklarını sürdürülebilir şekilde çevirmeye yetmiyor. Gerek iç pazarda gerekse dış pazarda, Türkiye Emlak Katılım Bankası’nın ve Türk Eximbank’ın; elindeki sınırlı kaynakları sınırsız talepler yerine, sanayinin sürdürülebilir büyümesini sağlamak için kullanması gerekiyor.

Fırsatlar kadar riskler de değerlendirmeye alınarak bunların ülke ekonomisine kazandırılması desteklenmeli. Bu doğrultuda finans kuruluşlarının, planlamalarını yaparken risk yönetimi amacıyla kaynaklarını artırmaları, sürdürülebilir büyümeyi finanse etmeleri, finansman maliyetini en uygun şartlarda yönetmeleri, katma değer oluşturacak yatırımları ve istihdamı finanse etmeleri, hem iç hem de dış pazarda “birlikten güç doğar” modelli işleri desteklemeleri; 2023 vizyonunun gerçekleşmesine destek olacak.

Katılım Bankaları Son Dönemde Daha Çok Tercih Ediliyor

Faiz hassasiyeti nedeniyle klasik bankalara yatırılmayan varlıkları ekonomiye kazandırmak ve tasarruf sahiplerinin birikimlerini güvenle saklamalarına ya da değerlendirmelerine yardımcı olmak amacıyla kurulan katılım bankaları, atıl kalan fonlar için önemli bir alternatif. Kısacası katılım bankaları, faizsiz kredi kullanmak isteyenler için finansmana kolay ulaşım imkânı sağlıyor.  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, toplam 20 milyon konutun 6,5 milyonu risk alanı kapsamına alındı. Risk kapsamındaki bu konutlardan 1,5 milyonunun ise acil dönüşüm gerektirdiği ve bu dönüşümün yılda 300 bin konut olmak üzere beş yılda tamamlanacağı açıklaması yapıldı. Sözkonusu verilerden, daha önce sayısı 7 milyon olarak açıklanan bu konutların 500 bininin tamamlandığını anlıyoruz.  2023’te 22 milyon adede ulaşacak konutların en az 16 milyonunun, kentsel dönüşüm kapsamına girip girmediği bilinmiyor. Konut sahipleri ise kentsel dönüşüm rüzgârıyla kendi binasının da yıkılıp yeniden yapılacağını hayal ederek kapısını çalacak “beyaz atlı müteahhidini” bekliyor. Oysa her konutun yeniden yapılmayacağı gibi müteahhitlerin de bu binaları yenileyip eski sahiplerine bedelsiz verebilecekleri bir planları yok. Bu nedenle binaları kentsel dönüşüm kapsamına girmeyecek konut sahiplerinin evlerini yenilemelerinin daha rasyonel olduğunu düşünüyoruz. Uluslararası alanda “deep renovation” denilen, ülkemizde de “derin yenileme” olarak adlandırılan çalışmalar; bir yapının dış cephesinden iç makyajlanmasına, bacasından tesisatına kadar her unsurunun yenilenmesini kapsıyor. Dolayısıyla deprem riskini de bertaraf edecek “güçlendirme” çalışmalarını da içine alan yenileme pazarının, başta plan ve finansman modeliyle canlandırılması gerekiyor.

Derin Yenileme, Cari Açığa Pozitif Katkıdır

Derin yenileme; özellikle ısıtma, soğutma, aydınlatma ve yalıtım konularında yapıldığı zaman doğrudan enerji tasarrufu ve sera gazı emisyonu düşüşü demektir. Diğer bir ifadeyle cari açığa pozitif katkıdır. Binalarda enerji verimliliği uygulamalarının doğru, yerinde ve zamanında gerçekleştirilmesi için en önemli girdi ise finansmandır. Mevcut yöntemlerin doğru projelerde uygulanması ve alternatiflerin geliştirilerek piyasada yaygınlaştırılması, tüketimin minimuma indirilerek salımların azaltılması açısından önemlidir. Genel olarak uluslararası piyasalardaki başlıca finansman yöntemleri arasında vergi indirimlerini ve muafiyetilerini, kredileri, hibeleri, kamu-özel sektör ortaklığını, enerji performans sözleşmesini ve üçüncü taraf finansmanını ve verimli teknolojilerin geliştirilmesi için AR-GE yatırımlarını sayabiliriz. Tüm bu yöntemler için katılım bankalarının da sisteme dâhil olması büyük önem taşımaktadır. Binasını yenilemek isteyen konut sahiplerinin ihtiyaç duyduğu finansmanın banka tarafından sağlanacağı durumlarda katılım bankalarının, sunacağı farklı modeller, vatandaşlarımıza iyi bir alternatif olacak ve sürecin hızlanmasına katkıda bulunacaktır. Sadece konutlarda değil, yenileme ihtiyacı olan turizm tesisleri, alışveriş merkezleri, ticari binalar, ofis gibi karma projlerin güçlendirme ve yenileme sürecinde de katılım bankalarının sunacağı finansman modelleri önemli fırsatlar sunacaktır.

1985 yılından bu yana ülkemizde faaliyet gösteren katılım bankacılığı, 2018 yıl sonunda net kârlılık payını yüzde 34 arttırarak bankacılık sektöründen aldığı payı yüzde 5 seviyelerine getirdi. Bu artış oranı, katılım bankalarının son dönemlerde daha çok tercih edildiğini gösteriyor. Ancak katılım bankalarının, bankacılık sistemine göre daha hızlı büyüme sergilemelerine rağmen yeterli düzeyde pazar payına sahip olmadığı da biliniyor. Orta Vadeli Plan’da yer alan katılım bankacılığı pazar payı hedefinin yüzde 15 olduğu göz önünde buludurulduğunda katılım bankacılığı prensiplerine uygun mevzuat, standart ve düzenlemelerin yapılması hem kentsel dönüşüm hem de yenileme pazarı alanında sürdürülebilir ilerlemeye katkıda bulunacağı gibi mevcut katılım bankası sayısının altıdan daha yüksek adetlere çıkması da asıl hedefe kolaylıkla ulaşılmasını sağlayacaktır.

Türkiye İMSAD Başkanı Ferdi Erdoğan

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@