Katılım’ı Çabuk Benimsedik

Murabaha 19.01.2020, 03:27
Katılım’ı Çabuk Benimsedik

Türkiye hem kamu hem de özel sektör kuruluşları olarak İslami finansın en çok benimsendiği ülkelerin başında geliyor. Yine de, Türkiye pazarında daha kat edecek çok yol var

Türkiye’de katılım bankacılığının bankacılık sektörü içerisindeki payı, 2000’li yılların başında yaklaşıkyüzde 2 iken günümüzde bu oran yaklaşık yüzde 6 olarak seyrediyor. Tüm dünya genelinde bakıldığında bu sistemin eksiksiz bir şekilde işlemesi için gereken iki şey ön plana çıkıyor: Yasal düzenlemeler ve toplumsal adaptasyon.

Faizsiz bankacılık, dünyada ilk kez 1963 yılında Mısır’da ortaya çıkmasının ardından o dönemde geç kalınmamış bir alternatif olarak 1983’te Türkiye’de de örneklerini göstermeye başladı. O yıllarda Albaraka ve Faisal Finans olmak üzere iki yabancı yatırımla Türkiye’ye giriş yapan faizsiz finans kuruluşları faaliyetlerini Özel Finans Kurumları (ÖFK) adı altında yürüttü. Türkiye’de oldukça yeni sayılan bu sistem, ÖFK’lara banka statüsü verilmemesi nedeniyle başta çok kısıtlı bir şekilde işlemiş olsa da 2005 yılından sonra söz konusu kurumlara bu statünün kazandırılmasıyla birlikte Türk bankacılık sektöründe yeni ve köklü gelişmeler yaşandı.

KAMU DA KATILIMA OMUZ VERDİ

Katılım bankacılığının başarısının özel sektör tarafından kanıtlanmasının ardından kamu da bu konuda gerekli adımları attı ve 2015’te ilk kamu katılım bankası olan Ziraat Katılım faaliyete geçti. Bu gelişimi kamu bankası olarak 2016 yılında Vakıf Katılım’ın, 2019’un ilk çeyreğinde ise 18 yıllık bir aranın ardından katılım bankası olarak yeniden faaliyete geçen EmlakBank’ın açılışı takip etti. Türkiye hem kamu hem de özel sektör kuruluşları olarak İslami finansın en çok benimsendiği ülkelerin başında geliyor.

SEKTÖRDEKİ PAYI YÜKSELİYOR

Türkiye’de katılım bankacılığının bankacılık sektörü içerisindeki payı, 2000’li yılların başında yaklaşık yüzde 2 iken günümüzde bu oran yaklaşık yüzde 6 olarak seyrediyor. Türkiye’de faaliyet göstermekte olan altı katılım bankasının, ülkenin farklı bölgelerinde bin 200’e yakın şubesi bulunuyor. 11’inci Kalkınma Planı doğrultusunda sektördeki paylarını 2023’e kadar yüzde 10’un üzerine çıkarmayı amaçlayan katılım bankalarının 2025 hedefi ise bu payı yüzde 15’e çıkarmak.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu konu özelinde yaptığı açıklamalar, katılım bankacılığının Türkiye’deki konumunun daha da yukarı taşınmasının devlet nezdinde ne kadar önemsendiğinin bir kanıtı niteliğini taşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Geleceğin dünyasında faize dayalı bir sistemin, yerini katılımcılığın aldığı yeni bir finansal mimariye bırakacağına inanıyorum. Alternatif finans konusunda daha cesur kararlar alacağız” sözleriyle faizsiz finans kuruluşlarının sayısının ve sektördeki paylarının artacağı; katılım bankacılığı kapsamında sunulan ürün ve hizmetlere yenilerinin ekleneceği müjdesini kamuoyuyla paylaştı.

BÜYÜME İÇİN ÖNÜ AÇIK

Türkiye’deki mevcut bankacılık sistematiğinden dolayı İslami finans yöntemleri, şimdilik kısıtlı bir şekilde ilerliyor. Dünya üzerinde İslami finansın temellerini Türkiye ile aynı yıl atan Malezya faizsiz finansta gelişim kaydetmek adına merkez bankası ve hükümet desteği doğrultusunda gerekli yasaları ve kuruluşları oluşturmuş durumda. Türkiye’nin bu konuda Malezya’nın daha öncesinde atmış olduğu adımları güçlü bir şekilde uyguluyor olması; katılım bankacılığının ürün-hizmetlerinin ve Türkiye’de uygulanabilecek yeni metotların gelişiminin önünü açacak nitelikte.

İcara (Kiralama-Leasing)

  • Bilindiği üzere katılım bankacılığında, faizsizlik prensibi esas alındığından dolayı katılım bankaları, fon talep edenlere direkt olarak anaparayı ödemek yerine müşterinin ihtiyaç duyduğu malı satıcıdan peşin alıp kendisine vadeli satarak, kiralayarak veya iş sahibiyle proje bazında ortaklık oluşturarak ihtiyaçları karşılıyor. Bu nedenle leasing, Türkiye’de katılım bankalarının murabahadan sonra en sık kullandığı ikinci önemli finansman sağlama yöntemini oluşturuyor. Bu yöntem, konvansiyonel bankalarla benzer şekilde çalışmakta olup katılım bankaları; gayrimenkul ve makine gibi reel varlıkların finansmanı için kaynak sağlıyor.

Selem ve İstisna

  • Selem, nitelikleri belirlenmiş standart bir malın ileri bir tarihte teslim edilmek üzere peşin bedelle satımını ifade ediyor. Selem anlaşmasında finansal kurum, peşin ödeme yaparak gelecekte üretilecek olan malı satın alıyor. İstisna ise henüz var olmayan ancak üretilecek olan bir malın satılması işlemini ifade ediyor. İstisna, paranın peşin ödenmesi bakımından bir zorunluluk barındırmaması yönüyle selemden ayrılıyor. Her iki yöntem, daha çok tarım ve inşaat sektörlerinde kullanılmaya elverişli olmakla birlikte faizsiz anlamda bu uygulamalar Türkiye’de yaygın değil. Ancak Körfez ülkelerinin, özellikle selem yöntemini inşaat projelerinin finansmanında başarılı bir şekilde kullandığı biliniyor.

Katılım Enstrümanları

  • MURABAHA: İslami finansman yöntemleri arasında en sık kullanılan yöntemlerden olan murabaha, sipariş üzerine peşin bedelle alınan bir ürünün vadeli bedelle satımı işlemini ifade ediyor. Katılım bankalarında finansman, daha çok murabaha ile sağlanıyor. Buna göre banka, kişinin fon talebi karşısında finansman sağlayacağı mal ya da mali hakkın gerçekten var olup olmadığını araştırıyor. Bu nedenle mal ya da mali hak hükmü taşımayan vergi, ceza, harç, vize ücreti ve borç gibi durumlarda katılım bankaları tarafından murabaha yapılamıyor. Murabaha yöntemi, katılım bankalarınca yoğun olarak kullanılıyor.
  • MUDAREBE: Sermaye sahibi ile işletmeci arasında ticaret, yatırım veya proje gerçekleştirmek amacıyla kurulan ortaklığı ifade eder.Burada sermaye sahibi banka olarak konumlanıyor. Emek – sermaye ortaklığı yatırımı anlamına gelen mudarabede katılım bankası, projenin tüm masraflarını üstleniyor ve projenin kazancından isteyeceği kâr oranını emek/sermaye ortağı olan müşterisine bildiriyor. Türkiye mevzuatına ilk olarak 1984’te giren mudarebe, katılım bankacılığının özünü oluşturuyor. Bu anlamda Türkiye’de, katılım bankalarının kendi çatıları altında yeni girişimleri desteklemek amacıyla kurdukları bazı oluşumlar mevcut. Bunun haricinde ekonomik dengesizlikler nedeniyle bu yöntem Türkiye’de katılım bankalarının çok aktif olmadıkları bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
  • MÜŞAREKE: İştirak etme anlamına gelen müşarekede katılım bankası, gerekli sermayenin bir kısmını karşılıyor. Bu sistemde mudarebenin aksine müşterinin de sermayeye katkıda bulunması gerekiyor. Bu yöntem genellikle sanayi finansmanında kullanılıyor. Türkiye’de yeni bir tür sayılan azalan müşarekede müşteri, belli dönemlerde bankanın paylarını satın alarak zamanla mülkiyeti tamamen üzerine alıyor. Güvene dayalı ortaklığı gerektiren bu model, belli bir teminat taşımaması durumunda banka tarafından tercih edilmemesi sebebiyle pek kullanılmıyor.

Kaynak: Yeni Şafak

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@