Mudârebe’nin Gizli Potansiyeli

Murabaha 11.12.2019, 03:28
Mudârebe’nin Gizli Potansiyeli

Girişimcilik ekosisteminin katılım bankalarından en büyük beklentisi, girişimleri ve girişimcileri ortaklık modeliyle desteklemesidir. Faizsiz finans sisteminde, sermayesi olmayan ama yeteneği ve fikirleri olan yeni nesil girişimcileri desteklemek için sık kullanılmayan ama büyük potansiyel taşıyan bir finansman yöntemi mevcut: Mudârebe. Mudârebe temel olarak bankaların sermayeyi sağladığı, girişimcilerin ise emeğini ortaya koyduğu fon kullandırma yöntemidir. Genel olarak son yıllarda gittikçe yaygınlaşan yüksek teknoloji girişimciliği alanındaki risk sermayesi, yatırım fonlarının gördüğü işlevi görüyor. Mudârebe yöntemi, teorik olarak kulağa çok hoş gelse de Türkiye’de çok yaygın bir şekilde uygulanabilmiş bir model değil. Mudârebenin yaygın olarak uygulanamaması, üç temel sorundan kaynaklanıyordu: Birincisi girişimcilerin nitelik sorunu, ikincisi girişimciye karşı güven sıkıntısı, üçüncüsü ise yüksek katma değerli sektörlerde Türkiye’de yeterince startup çıkamaması… Fakat son yıllarda internet ve teknoloji girişimciliğinin Türkiye’de gelişmesiyle mudârebenin uygulama sorunlarının önemli ölçüde ortadan kaldırılabilme imkânı doğdu.

Girişimcilerin Nitelik Sorunu

Türkiye’de iyi okullardan mezun olan nitelikli gençler için yakın zamana kadar tek bir kariyer seçeneği vardı: Ücretli çalışan olmak… İyi okullardan mezun olan nitelikli çalışanlar, Türkiye’nin önde gelen büyük şirketlerinde işe girmek için sıraya girmiş durumdaydı. Kendi işini kurmak isteyen gençlerin niteliği ise nispeten biraz daha zayıftı. Dolayısıyla bu kategorideki genç girişimciler, katılım bankalarına mudârebe kullanmak için gittiklerinde ezici çoğunluğu reddediliyordu.

Daha önce melek yatırımcıların kapılarını aşındıran internet ve teknoloji tabanlı yeni nesil girişimcilerin çok iyi bildikleri bazı süreçler vardır. Her şeyden önce detaylı çalışılmış bir iş planınız ve finansal öngörülerinizin olduğu fizibilite planlarınızın olması gerekiyor. Ayrıca iş fikri belli prototip aşamalarını geçmiş ve ölçeklenebilir bir büyüme sağlayacak kadar sağlam ve yenilikçi olmalı. Hem bu tip dokümanları hazırlayabilmek hem de yatırımcılarla bu tip ilişkiler kurabilmek ve yönetebilmek için kişisel olarak iyi eğitimli, iyi donanımlı ve yetenekli bireyler olmanız şart. Son yıllarda bu tip nitelikli gençlerin girişimciliği de bir kariyer opsiyonu olarak tercih etmeye başlaması, mudârebenin önünü açan bir gelişme oldu.

Bankanın Girişimciye Karşı Güven Sıkıntısı

İş dünyasında ortaklık oldukça zor bir iş. Kurulurken zor ama ayrılırken çok daha zor bir süreç işliyor. Çoğu zaman yakın arkadaşlar ve akrabalar bile aralarında oluşan güven sorununu aşamıyorlar. Böyle bir ortamda bir bankanın tanımadığı ve üstelik tecrübesiz genç bir girişimciye ortak olup hem kendi sermayesini hem de kendisine paralarını emanet eden müşterilerinin sermayelerini tehlikeye atmasını beklemek çok anlamlı değil. Birçok girişimci bugüne kadar katılım bankalarına yatırım sermayesi bulma ümidiyle gidip moralleri bozulup ayrılmıştır. Fakat teknoloji tabanlı yatırımlarda güven ve yeterince tanıma sorununu aşacak çok güzel ve faydalı ara süreçler ortaya çıktı. Türkiye’de bazı katılım bankaları genç girişimcilere yatırım desteği vermeden önce açtıkları kuluçka ve hızlandırma merkezlerinde girişimcileri minimum altı aylık programlara alıyorlar. Bunlara şimdilik Albaraka Türk Garaj ve Kuveyt Türk Lonca Girişim Merkezi’ni örnek verebiliriz. Buralarda hem girişimcilerin fikirlerini olgunlaştırıyorlar hem de çeşitli eğitimler ve mentorluklar veriyorlar. Bu karşılıklı etkileşimin en güzel yanı da bankanın, girişimci adayını her yönüyle tanımak için oldukça geniş bir zamana sahip olması. Bu süreçte banka hem kişilik özelliklerini hem de iş fikrinin olgunluğunu ve kalitesini beğendiği girişimcilerle süreci ilerletme fırsatına erişiyor. Buna göre sonraki süreçte sermaye yatırımını daha emin bir şekilde yapabiliyor. Hâlbuki daha önceleri girişimci geliyordu ve bankadaki yetkililerle birkaç saatlik toplantılar ile bu güven ve tanıma sorunu aşılmaya çalışılıyordu. Fakat bu sorunun aşılmasının pek mümkün olmadığı düşünüldüğü için katılım bankaları bu tip bir fon kullandırma işlemine sıcak bakmıyorlardı.

Yüksek Katma Değerli Sektörlerdeki Startup Eksikliği Problemi

Katılım bankalarının en sık kullandıkları murabaha yöntemi, mudârebe ortaklık modeline göre oldukça kolay uygulanabilen ve rahat gelir üretebilen bir yöntemdir. Banka tarafından bakıldığında (eğer özel bir sosyal sorumluluk amacı yoksa) ticari olarak kolay ve kârlı olanı tercih etmek tabii ki ilk yol olur. Bu nedenle bankayı ticari olarak heyecanlandıracak bir şeyler olmalı ki banka mudârebeye yönelsin. Yani banka mudârebe ortaklık yöntemiyle fon kullandırdığında murabaha finansman yöntemine göre çok daha fazla kazanç sağlıyor olmalı. Üstelik mudârebe ortaklık yöntemi, paranın hiç geri gelmemesi veya sermayeden çok azının geri gelmesi gibi riskleri daha fazla barındırıyor. Dolayısıyla elde edilecek kazanç öyle cazip olmalı ki hem murabahayla kredi vermeye tercih edilebilmeli hem de ortaklığın risklerini göze almaya değebilmeli. Böyle bir kazancı geleneksel sektörlerde yakalamak neredeyse imkânsız. Bu minvalde bir üstel büyüme, ancak yüksek katma değerli ve yüksek teknoloji tabanlı sektörlerde karşımıza çıkıyor. Örneğin; arkasında AR-GE çalışmalarının ve patentlerin yer aldığı biyoteknoloji uygulamaları, ödeme sistemlerinde çığır açan blokzincir tabanlı FinTech’ler, yapay zekâ tabanlı sanal finansal robo danışmanlar ve otonom araçlar gibi girişimler barındırdıkları üstel büyüme ve büyük ticari kâr fırsatlarıyla yatırımcıların gözdesi oluyor. Bu tarz girişimlerde katılım bankaları, artık fon kullandırmak yerine ortak olarak bu büyük kazançtan pay almak istiyorlar. Bu gelişmeler ülkemiz için henüz çok yeni sayılabilir. Şu anlık bu kapsamda KuveytTürk ile Vakıf Katılım ortaklığındaki Teknogirişim GSYF ve Albaraka Türk FinTech GSYF olmak üzere iki adet yatırım fonu mevcut. Ama zamanla diğer katılım bankalarının da bu yoldan ilerlemesi muhtemel.

Mudârebe Yöntemine Büyük Bir İhtiyaç Var

Özetlemek gerekirse ortaya çıkan bu durum, girişimcilik ekosistemini yakından takip edenler için çok net bir şeyi gösteriyor: Katılım bankacılığının en temel fon kullandırma modellerinden biri olan emek-sermaye ortaklığına dayalı mudârebe yöntemine büyük bir ihtiyaç var. Yakın zamana kadar bu modeli uygulamanın önünde üç temel engel vardı. Fakat son yıllarda ortaya çıkan gerek sosyal gerekse teknolojik gelişmeler, Türkiye’de katılım bankalarının bu modeli uygulamasının önünü her geçen gün daha fazla açıyor. Burada katılım bankalarına büyük görevlerin düştüğü aşikâr. Katılım bankaları mudârebenin rahatlıkla uygulanabileceği gerekli zemini sağlamak için yeni nesil girişimcilik ve inovasyon uygulamalarına hem ciddi kaynaklar sarf etmeliler hem de yönetici kadrolarıyla bu uygulamaların destekçisi ve takipçisi olmalılar. Çünkü hem katılım bankacılığı hem de girişimcilik ekosisteminin paydaşları uzun zamandır mudârebe modelinin yaygınlaştırılmasını bekliyor.

Yıldız Holding Dijital Kültür Geliştirme Yöneticisi Şerafettin Özsoy

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@