IFN Forum Sonrası Raporu 1. Gün

Finansal Raporlar 11.12.2020, 03:03
IFN Forum Sonrası Raporu 1. Gün

Türkiye’de Katılım Finansının Gelişmesi İçin Fırsatlar

Dünya değişti. Katılım bankacılığı, finans ve yatırım sektörümüzün bu değişikliklere vereceği tepkiler belki de kuşağımızı belirleyecek. Katılım finansı, reel ekonominin karşılaştığı zorlukları ortadan kaldırmak ve sadece likidite desteği sağlamakla kalmayıp aynı zamanda hayati önem taşıyan Türk KOBİ ve şirket sektörüne ödeme gücü desteği de sağlayabilir mi? Ülkenin ve bölgenin katılım finans sektörü, bu fırsatı kullanarak ülkenin gelişmesi ve büyümesine katkıda bulunurken sorumlu, kapsayıcı ve etik bir konumda kalabilir mi? Endüstri olarak özün maddeden çok daha önemli olduğunu nasıl vurgularız? BM Sorumlu Bankacılık Prensipleri, Türkiye’deki katılım finans kurumlarına nasıl fırsatlar sunuyor? Katılım finansının öz değerlerini sürdürülebilir ve sorumluluk sahibi finans ile yatırım stratejilerini geliştirmek için nasıl kullanabiliriz? Bu saygın panelde, Türkiye’deki katılım bankacılığı, finans ve sermaye piyasalarında başarı kazanmak için yeni bir yol haritası çizilip çizilemeyeceğini soruyoruz.

IFN Türkiye: yükselme zamanı geldi mi?

Türkiye, ülkede katılım finansı adı verilen İslami finans için hayati önem taşıyan bir pazar. Ülkede halihazırda sektörü geliştirmek ve daha da ileriye taşımak için önemli çabalar gösterilip adımlar atıldı. Bugüne kadar ülke İslami finans konusunda farkındalık çalışmaları yürütmüş ve bankacılık pazarındaki payını %5’in üzerine çıkarmıştır. Son zamanlardaki gelişmeler ise ilerlemeyi net bir şekilde gözler önüne sermektedir. 26-27 Ekim 2020 tarihinde IFN yıllık Türkiye Forumu’nu gerçekleştirdi. Forumda sektörün önde gelen düzenleyicileri, piyasa aktörleri ve paydaşları bir araya gelerek 2020’de ülkede İslami finans endüstrisinin karşısına çıkan zorlukları, fırsatları tartışarak öngörülerini sundular. LAUREN MCAUGHTRY

Her geçen gün artan alternatif finansal araçları çeşitliliğine rağmen, bankacılık sektörü hâlâ finans sektörünün %90’ını oluşturmaktadır. Türkiye 2025 yılına kadar toplam bankacılık varlıkları içinde katılım finansının payını %15’e çıkarmak istiyor, fakat nasıl? Bu büyümeyi desteklemek için sürdürülebilir ve sorumlu finansı büyütebilir ve kullanabilir mi?

Öncelikle ülke, %99,8’i Müslüman olan nüfusuyla iyi bir avantaja sahip. İslami bankacılık için henüz bir mevzuat oluşturulmamışsa da İslami işlemler için Şer-i uyum gözetiliyor. Ülkedeki 53 bankanın altısı İslami bankacılık prensiplerini benimsemiş durumda.

Sermaye piyasaları da her geçen gün gelişiyor. Hükûmet düzenli olarak altına dayalı Sukuk ihracı yapıyor ve İslami kira sertifikaları çıkarıyor; 2019 yılında Türk Hava Kurumu ve ferrokrom üreticisi Eti Krom da Sukuk ihracında bulunma planları olduğunu açıkladı. Ülkede ayrıca üç adet tam yetkili İslami varlık yönetim şirketi var.

İlerlemenin ayak seslerini duyuyoruz. Ocak 2020’de Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Türkiye’deki fırsatları değerlendireceğini ve Türkiye’deki sukuk ihraçlarının gelişeceğine inandığını belirtmişti. Ayrıca Ocak 2020’de AAOIFI ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği, Türkiye’deki İslami finans farkındalığını artırma amacıyla bir mutabakat anlaşması imzalarken Şubat 2020’de de Türkiye Helal Akreditasyon Kurumu ve Pakistan Ulusal Akreditasyon Konseyi, yine Helal sektörü içinde ortak standartlar geliştirme amacıyla bir mutabakat anlaşması imzalamıştır. Peki atılan bu adımlar ülkeyi dünya sahnesine çıkarmaya ve potansiyelini küresel ve yerel düzeyde gerçekleştirmesine yeter mi?

En başa dönelim

Katılım finansı, reel ekonominin karşılaştığı zorlukları ortadan kaldırmak ve sadece likidite desteği sağlamakla kalmayıp aynı zamanda hayati önem taşıyan Türk KOBİ ve şirket sektörüne ödeme gücü desteği de sağlayabilir mi? Ülkenin ve bölgenin katılım finans sektörü, bu fırsatı kullanarak ülkenin gelişmesi ve büyümesine katkıda bulunurken sorumlu, kapsayıcı ve etik bir konumda kalabilir mi? Endüstri olarak özün maddeden çok daha önemli olduğunu nasıl vurgularız? Saygın bir panelde, Türkiye’de katılım bankacılığı, finans ve sermaye piyasalarında başarının yakalanması için yeni bir yol haritası olup olmadığını sorduk.

Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nde (TKBB)uluslararası ilişkiler müdürü Fatma Çınar’ın moderatörlüğünü yürüttüğü ve birçok kapsamlı meselenin ele alındığı tartışmada tüm katılımcılar özellikle koronavirüs krizi gibi konularda açık sözlülükle yer aldılar.

Panelde konuşan Ziraat Katılım başkan vekili Osman Karakutuk’un ifadesine göre, “Pandemi hepimizin hayatını felakete çevirdi ve Dünya’nın akışı, ekonomileri ve yönetim biçimlerinde çok şey değiştirdi.” “Ekonominin büyüme oranı hızla düştü, finansal kurumlar kredilerini azalttı. Ülkemiz de bu durumdan etkilendi elbette ama katılım bankaları, özellikle de devlet bankaları bu dönemi güzel atlatıyor. Pandemi sürecinde iş faaliyetlerimizde çok fazla kesinti yaşamadık. Bir kamu bankası olarak öncelikle Türk halkının ihtiyaçlarını karşılamaya ve pandeminin negatif ekonomik sonuçlarına karşı yanlarında olmaya çalıştık. Şubeler hizmet vermeye devam ederken İnternet ve mobil bankacılık gibi alternatif kanalları başarıyla yönetti.”

Merkez bankası, kriz sürecinde ekonomiye destek olmak amacıyla ciddi önlemler aldı; bunlar arasında politika faizini %10,75’ten %9,75’e düşürmek, bankalara gün içi ve gecelik sürekli hizmetler aracılığıyla ihtiyaç duyulan likiditeyi sağlamak, açık piyasa işlemleri piyasa yapıcılarının likidite limitlerini yükseltmek ve döviz rezervi gereklilik oranlarını 500 baz puan düşürmek ve bankalara kurumsal sektöre kesintisiz kredi akışı sağlayabilmeleri için ilave likidite imkânları sunmak sayılabilir. “Esas mesele kurumsal müşterilerin likidite ve finansman hareketleridir,” diye açıklıyor Osman Bey.

“Bu yüzden reel ekonomiyi destekleyecek makul kâr oranları ile yeterli likidite sağlanması için KOBİ ve kurumsal müşterilere yönelik finansmanımızı hızlandırdık. 5 milyar Türk lirası (594,03 milyon ABD doları) değerinde iş destek paketi sağlarken kurumsal müşterilerimizin mevcut olanaklarını yeniden yapılandırdık ve nakit akışlarına destek olmaya çalıştık.

Ancak Fatima’ya göre KOBİ’ler pandemiyi bir fırsata da dönüştürebilir; zira bankalar bu dönemde kendilerini ciddi bir şekilde destekliyor ve birçok önlem olanağı sunuyor. Yani bir risk durumu fırsata dönüştürülebilir mi?

İslami Finans Uluslararası Eğitim Merkezi’nde İslami dijital ekonomi bölüm başkanı Yardımcı Doçent Dr. Kinan Salim’e göre evet, dönüştürülebilir. “COVID-19 bize ekonomilerimizin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.” “Tek bir büyük şok, tüm dünyadaki işletmelerde büyük etki yarattı.” Önce tedarik zincirinde kesintilerle, ardından da pazar talebinde düşüşle karşılaştık. Pazar talebinin düşüşüyle birlikte KOBİ’lerin finansal olarak çok daha kırılgan olduğunu gördük. Hâlâ faturalarını ve maaşlarını ödemek zorundalar, hâlâ kayıp veriyorlar. Bazı bankalar ödeme tarihlerini geçe alarak yardımcı olmaya çalışsa da bu kesin bir çözüm değil. Bu kriz bizlere çok daha dayanıklı ekonomi ve işletmelere ihtiyaç duyduğumuzu gösterdi. Herkese iş düşüyor. Fakat bu kriz ile birlikte katılım bankaları bu sistematik sorunları çözmek için yeni çözümler geliştirme fırsatı yakaladı. Topluma olumlu bir etki ve katkıda bulunabilecek, sürdürülebilir ve sorumlu bir bankacılıkla mümkün bu: kâr etme hedefiyle hareket ederken toplumsal ve çevresel performansımızı da gözetmeliyiz. Bu yılın önemli başlıklarından biri de sürdürülebilir finans elbette ve Türkiye de bu alanda eşi benzeri olmayan fırsatlar barındırıyor. Vakıf Katılım Bankası Hazine ve Strateji Grubu başkan yardımcısı ve uluslararası bankacılık başkanı Ahmet İlyas Çöllü, özellikle sürdürülebilir enerji çevresinde sorumluluk sahibi bir finans sektörünün alacağı hızdan devam etmemiz gerektiğinin önemini vurguladı. “Enerji ihracat hacmimiz oldukça yüksek ve Türkiye içinde kendi yenilenebilir enerjimizi üretmek istiyoruz. Ayrıca belediyelere akıllı şehirler, akıllı otoparklar, akıllı ulaşım, akıllı tarım ve atık geri dönüşümü yatırımları konusunda destek oluyoruz. Sürdürülebilir enerjiye yaptığımız yatırımlarla gelecekte yeşil sukuk, hatta yerel veya uluslararası sukuk ihracına başlamak istiyoruz. Yeşil sukuk konsepti kulağa çekici geliyor; bu sene Türkiye’de yalnızca bir yatırım bankasının yeşil sukuk ihracında bulunduğunu gördük. Devletin katılım bankası olarak bizler de bu sektörde aktif hâle gelmek istiyor ve bunun için uğraşıyoruz.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun Katılım Bankacılığı Birimi başkanı Ömer Çekin, kurumun Türkiye’de İslami finans için yapıcı bir ortam geliştirmek adına yürüttükleri faaliyetlere dair geniş çaplı bir özet sundu. Türkiye’de İslami finans. “Düzenleyici çerçeveler bu konuda çok önemli, Türkiye ise altyapı konusunda gerçekten oldukça gelişmiş bir ülke.” Son olarak da KTO Karatay Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Kamola Bayram, İslami finans eğitiminin çok daha geniş bir ekosistemin odak noktası olduğunu belirterek özellikle ülkedeki katılım bankacılığı endüstrisi için insan kaynağı geliştirmedeki önemini vurguladı. “Türkiye’de altı katılım bankamız var ve sektörümüzde 16,000 kişiye iş imkânı sağlıyoruz. “Fakat yine de İslami finansın bankacılık sektörü içinde sahip olduğu %5’lik pay oldukça düşük; istediğimiz %15-20’lik paya ulaşmak için de İslami finans eğitimi çok büyük önem taşıyor. Araştırmalara baktığımızda sadece banka ve şubelerin sayısını artırmanın da yeterli olmadığını görüyoruz. Halkın da bu konudaki farkındalığını artırmalıyız, bunun da yolu eğitimden geçiyor. Yurt dışında olup eğitimlerine bu alanda devam etmek isteyen öğrencilerden çok fazla soru geliyor bana. Elbette şu an en popüler ülkeler Malezya, Birleşik Krallık ve Körfez ülkeleri ama biz de Türkiye’de hâlihazırda 10 üniversiteyle güçlü bir altyapıya sahibiz. O yüzden öğrencileri çalışmalarına devam etmek için ülkemize davet ediyorum. Türkiye’de bu fırsatların tanıtımını çok daha etkili bir şekilde yapmamız gerek; belki Malezya’daki FAA [Finans Akreditasyon Kurumu] gibi bir girişime de başvurabiliriz.” “Bugün katılım bankalarının pazar payı 53 milyar ABD dolarından fazla varlık ile %7’ye ulaştı,” diyerek sözlerini bitiren Fatima zorluklara rağmen büyümenin devam ettiğini de belirtti.

Ana fikirler 

İki devlet katılım bankası, reel sektöre desteklerini açıkladı ve böylelikle pandemiye karşı önlemlerin sektöre rekabet avantajı sağlamasıyla katılım bankalarından alınan yenilikçi çözümler ve girişimlerle KOBİ’lere öncelik verildi. Katılım bankalarının attıkları sağlam adımlarla artan performansı ve toplumun dikkatini İslami finans sisteminin benimsediği evrensel değerlere çeken ve katılım bankacılığı prensiplerinin sorumluluk, kapsayıcılık ve etik değerlerle uyumunu gösteren sürdürülebilir projeleriyle katılım bankacılığı sektörünün iş modelinin ne kadar sağlam ve dayanıklı olduğu pandemi döneminde ortaya çıktı. Katılım finans sektörünün gelişmesi için kilit noktalardan biri eğitim elbette; eğitim, sektörün tüm kurumlarını ve çalışanlarını etkileyerek sağlıklı ve istenen şekilde büyümesinin en önemli unsurlarından biridir. Türkiye halihazırda dikkat çeken Sukuk performansıyla küresel bankacılık varlıkları içinde %2,6 pazar payına sahip ve küresel Sukuk ihraçları arasında da %8,7’lik bir pazar payına ulaşarak dünyadaki en iyi beş yetki alanından biri oldu. Türk Sukuk piyasasının sektördeki büyümesini sürdüreceği ve yerli ve yabancı yatırımcılarla nüfuz alanını daha da genişleteceği muhakkak. Fatma Çınar, Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nde uluslararası ilişkiler müdürü.

Devlet bankası Vakıf Katılım, büyüyen teknoloji ve yenilikleriyle özellikle KOBİ’leri ve start-up’ları destekliyor. Teknoloji ve sürdürülebilirlik projelerine destek sağlamak için kamu kuruluşları ve yerel belediyelerle birçok proje yürütülüyor. Türkiye’nin küresel Hukuk hacmi içindeki payının, hükûmet, finans kurumları ve şirketlerin yerli ve yabancı Sukuk ihraçlarıyla büyüme potansiyeli halihazırda çok yüksek. Uluslararası piyasalara geri dönmeye yardımcı olabilecek daha fazla yeşil Sukuk ihraçları görmeyi de bekliyoruz. Ahmet İlyas Çöllü Vakıf Katılım Bankası Hazine ve Strateji Grubu başkan yardımcısı ve uluslararası bankacılık başkanı.

Türkiye’de, 1980’lerde özel finans kurumları adı altında İslami finans kurumları kurulmaya başlanmıştı. Fakat İslami finans eğitiminin başlaması için otuz yıl daha beklendi. Bugün ülkede yaklaşık 16.000 çalışanıyla faaliyet gösteren altı katılım bankası var. Yeni katılım bankalarının açılması ve özellikle şubelerin genişlemesi ile İslami finans sektöründe insan kaynaklarına olan ihtiyaç daha da arttı. Türkiye’deki ilk lisansüstü programı 2014 yılında İstanbul Üniversitesi tarafından, ardından 2016 yılında Sakarya Üniversitesi tarafından başlatıldı. 2016’da KTO Karatay Üniversitesi ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi lisans programları başlattı ve bu yıl ilk mezunlarımızı verdik. Bugün Türkiye’de İslami ekonomi ve finans (IEF) lisans ve yüksek lisans programı bulunan 10 üniversite var. COVID-19 nedeniyle, dünyanın her yerinde üniversiteler alışageldiğimiz sınıf ortamında yüz yüze eğitimden çevrimiçi eğitime geçtiler. IEF eğitiminde de bu “yeni normale” alışmamız gerek. Dr. Kamola Bayram, KTO Karatay Üniversitesi’nde doktora öğretim üyesidir.

IFN Turkey Onair Forum & Report

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@