Finansal Stres Dönemlerinde Katılım Bankacılığı; Covid-19 Uygulamaları

2020 Mart ayında ülkemizde görülen ilk Covid-19 vakası ile beraber toplum olarak yeni bir döneme evrildik. Süreç analizine geçmeden önce sağlığın bir nimet olduğuna değinerek, bir buçuk seneyi aşkın bu zamanda hakkın rahmetine kavuşan her bir vatandaşımıza ayrı ayrı Cenabı Allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum.

Finansal Okuryazarlık 30.09.2021, 10:20 30.09.2021, 11:55
Finansal Stres Dönemlerinde Katılım Bankacılığı; Covid-19 Uygulamaları

Küresel olarak yaşanılan bu süreç net olarak bir kriz olarak tabir edilebilir. Bunun için kriz kelimesine ayrıca değinmek gerekecektir. 

Hipokrat’a göre kriz “hastalığın dönüm noktası” anlamını taşımaktadır. Devletlerin, milletlerin, şirketlerin ve ilişkilerin de kriz anları olabilmektedir. Bu krizler iki ihtimal içerir; ya dalgaların kayaya çarpması sonucu yıkıcı bir etkiye sahiptir veya krize maruz kalan şeyi daha güçlü hale getirir. Tam bu aşamada Alman Filozof Nietzche’nin “Seni öldürmeyen şey güçlendirir” sözüne vurgu yapmanın yerinde olacağı kanısındayım.

Her kriz kendi fırsatını doğurur. Aynı zamanda her kriz bir yükselişin başlangıcıdır. Bahsettiğim fırsat halk arasında “fırsatçılık” diye tabir edilen fırsat değil. Bu fırsat, insani bir fırsat. 

Girizgahtan sonra başlığa dönecek olursak; Covid-19 dönemi bankacılık sektörü için de tam anlamıyla finansal bir stres dönemi olarak tanımlanabilir. Bu stres hala etkisini sürdürmektedir. 

Bankacılık, son 20 yılda birçok finansal strese maruz kalmıştır. Bunlara örnek olarak; 1994, 2001 ve 2008 krizleri sayılabilir. Bu krizlerin bazısı (2008 Mortgage krizi) küresel kriz olarak başlayarak ülkemizde de sert yankı bulmuştur. 2001 ekonomik krizinde ülkemizdeki gecelik repo faizleri %1000’leri bulmuş ve Kasım 2000’de aylık ortalaması %223 olarak gerçekleşmiştir. Bu durum sert bir ekonomik şok etkisi oluşturarak reel kesimi ve hane halkını tabiri caizse sarsan ve yoksullaştıran bir durum olmuştur. Bu zorlu stres dönemlerinde batan bankalar da olmuştur. (2001 krizinde elinde devlet tahvillerini bulunduran Demirbank gibi). Krizlerin akabinde ülkemiz bankacılık sektörü her geçen gün tabii olduğu yükümlülükleri arttırılan, TCMB, BDDK, TKBB, TMSF gibi milli finansal kurumlar önderliğinde sürekli olarak gelişen ve yenilenen bir organizasyona dönüşmüştür. 

Pandemi süreci ülkemiz bankacılık sektörünün dinamik yapısını ortaya koyan bir kararlar silsilesi haline gelmiştir. Bu aşamada konuyu katılım bankalarına indirgeyebiliriz. 

Katılım bankaları salgın döneminde bir dizi uygulamaları ile krizi fırsata döndüren, ardından yükselişe çevirebilen ve mudileri için güven tazeleyen bir bankacılık sistemi olmuştur. Bu uygulamalara ilk örnek olarak, katılım bankalarının salgının ilk çıktığı 2020 yılında müşterilerine sağlamış olduğu vade farksız, komisyonsuz taksit ötelemelerini sayabiliriz. Çeşitli sebepler ile salgından etkilenen bireysel ve tüzel müşterilerine hiçbir kâr amacı gütmeden mevcut kredi taksitlerini belirlenen bir vadede erteleme imkânı sunmuşlardır. Uygulamadan pek çok katılım bankası müşterileri istifade etmiştir. Bu vesile ile aslında o bankanın elde ettiği çok büyük kazanımlar olmuştur. Şöyle ki; bizler bu vatanda yaşayan her bir fert olarak duygusallığa, insan ilişkilerine ve zorda kalana yardıma koşmayı kendine şiar edinmiş bir milletiz. Banka-müşteri ilişkisini güçlendiren bir uygulama olan taksit ötelemeleri ile o bankalara olan bağlılık artarak devam etmiştir.  

Salgın dönemindeki diğer bir uygulama olarak katılım bankaları aynı şekilde bireysel ve tüzel müşterileri için tüm kredi kanallarını açık tutarak müşterileri için iş ortağı olmaya devam etmiştir. Tüzel müşteriler katılım bankalarındaki limitlerini aktif bir şekilde ve o bankanın aktif pasif komitesince belirlemiş olduğu kâr oranları dahilinde kullanmaya devam edebilmişlerdir. Bu da müşteriler adına elzem konular arasındadır. Çünkü katılım bankası müşterileri bankadaki limitini kendisine verilen bir sermaye olarak görerek nakit akışlarını buna göre planlamaktadır. Sermaye enjeksiyonundaki bir aksama firmayı hiç de istenmeyen kriz noktalarına sürükleyebilmektedir. Akabinde firma için oluşacak likidite dengesizliği, ekonomik bunalımlar, işten çıkarmalar ve yatırımların azalması beraberinde oluşacak makro ekonomik problemlerdendir. (İşten çıkarmalar sonucu ortaya çıkacak toplumsal ve sosyolojik problemler işin ayrıca değinilmesi gereken bir tarafıdır.) Tabiri caizse finansal sıkıntılar bir kartopu gibi büyüyerek toplumsal krizlere sebebiyet verebilecektir. 

Salgın döneminde katılım bankalarının hayata geçirdikleri diğer bazı uygulamalar; vermiş oldukları kredilerin hiçbir şekilde geri çağrılmaması, salgın döneminde işe giden saha personellerine maddi destekler sunulması, şubeleşme faaliyetlerinin devam etmesi, iştirakleri aracılığı ile girişim sermayesi yatırım fonlarına devam edilmesi gibi uygulamaları sayabiliriz.  Bu uygulamalar salgının pik yaptığı dönemlerde bile sekteye uğramadan aralıksız devam etmiştir. 

Tüm bu uygulamalardan anlaşılacağı üzere katılım bankaları yaşanılan bu finansal stres dönemini kriz ortamından yükseliş ortamına çevirebilmek adına çaba sarf etmektedir. Şu ana kadar bu süreci çok iyi yönettikleri ve takdir edilecek bir performans sergiledikleri açıkça ortadadır. Bu sebeple ülkemiz bankacılık sektörü içerisindeki payı %6.5’lere ulaşan katılım bankacılığı sisteminin pazar payının artarak devam etmesi ve finansal okuryazarlık kapsamında sistem içerisinde yer alan oyuncuların sektör bilinirliği adına sistemi daha geniş kitlelere ulaştırabilmeleri, toplumsal refah, ekonomik kalkınma ve yatırım faaliyetlerindeki sürdürülebilirlik adına öncelikli ekonomik meseleler arasında olmalıdır.  

      AHMET NECİP DEMİR

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@