Meşru Ve Bâtıl Mal Edinme Yollarına İslami Bakış

Günümüzde mal kavramının içerisine, menkulleştirilebilen ve piyasaya arz edilebilen her şey dâhil olmuştur

Dergi 19.03.2021, 10:08 12.04.2021, 11:53
Meşru Ve Bâtıl Mal Edinme Yollarına İslami Bakış

Mal, hukuki bir kavramdır. Hukukçulardan bir kısmı malı, “kıymeti olan ve telef edene tazmini gereken şey” olarak tanımlamıştır. Bu tanıma göre menfaatler de bağımsız bir mal olarak kabul edilir. Hanefi mezhebini esas alan ve bir süre Osmanlı’da yürürlükte kalan Mecelle’de (md. 126) ise “insan tabiatının mey- ledip, ihtiyaç anı için biriktirdiği menkul ve gayrimenkul şeylere” mal denmiştir. Bu tanım, menfaatleri mal kabul etmemiştir. Malın sadece maddi olana has kılınmasının pratikteki neticesi; menfaatlerin bağımsız satılamaması, gasp/hırsızlık durumunda suçlunun ana cezaya ilaveten ayrıca tazminle yükümlü olmaması ile alakalıdır.

Hanefilerin menfaatleri mal kabul etmemesi, kimilerince bir eksiklik olarak görülmüştür. Oysa cihan devleti Osmanlı; mal tanımında maddeyi esas alarak öz gelirlerini daha gerçekçi planlamış, ticari çekişmeleri ise en aza indirmeyi hedeflemiştir. Bugünkü ticari anlaşmazlıkların veya muvazaalı işlemlerin genellikle sanal yollarla gerçekleştiği dikkate alındığında, bu yaklaşımı yabana atmamak gerekir.

Mal; meşru bir gerekçeye dayalı olarak kişinin hâkimiyeti altına girdiğinde, mülkiyete dönüşür. Mülkiyet hakkı, kişiye mal üzerinde en geniş yetkiyi sağlar. Bir malın gasp, hırsızlık gibi hukuk dışı yollarla sahiplenilmesine ise mülkiyet denmez. Böyle bir sahiplik, hukuken yok (bâtıl) hükmünde olup zilyedinin fiili hâkimiyetinde bulunması onu mülkiyete dönüştürmez ve derhal sahibine iadesi gerekir.

MALIN TANIMI DEĞİŞKENDİR

Malın tanımı durağan değil, değişkendir. Geçmişte et-süt veya binmek için beslenen hayvanlara mal denmiştir. Zamanla onun yerini altın ve gümüş almıştır. Günümüzde karışık bir hâl alan mal kavramının içerisine, menkulleştirilebilen ve piyasaya arz edilebilen her şey dâhil olmuştur. Hatta bir mübadele aracı olan para da yerine göre mal işlevi görerek bilinenlerin ötesinde bir fonksiyon icra eder olmuştur. Öyle ki çağımıza finans devri dense yeridir. Maddenin insanı ve insani değerleri esir aldığı böyle bir çağ, herhâlde tarihte pek görülmemiştir. Bugün için mal kavramının neleri kapsayıp kapsamadığını tayin etmek de oldukça zor hâle gelmiştir. Bu zorluk içerisinde insanın helal ve meşru yoldan mal edinmesi için çok daha hassas olması gerekir. Çünkü özünde helal olan bir mal/kazanç, harama bulaştırıldığında bâtıla dönüşür. Örneğin bir firma taahhüt ettiği işin içerisine fesat karıştıracak olsa, helal olanı bâtıla dönüştürmüş olur.

İslam’da meşru yoldan mülkiyet kazanmanın dört farklı yolu vardır:

a AKİT: Meşru mülkiyet sahibi olmanın en kolay ve yaygın şeklidir (Satış akdi gibi). Akitlerin faizsizlik, bilinmezlik, aldatma ve çekişme içermeme gibi temel ilkelere uygun yapılması esastır.

b İSTİHKAK: El emeğiyle bir şey kazanmak (Sanat- kârın ücreti gibi).

c İSTİLA’: Dinen meşru sahipsiz mallar üzerinde zilyetlik kurmak (Avlanmak veya devletin izniyle ölü araziyi ihya etmek gibi).

d HALEFİYYET: Ölene varis olmak gibi. Bu sayılanların dışında mal edinme, dinen bâtıl yoldan mal edinmedir. Örneğin haram bir malı satmak, ölçüde-tartıda hile yapmak, aldatmak, faizli kazanç elde etmek, gasp, hırsızlık, devlet malını zimmete geçirmek ve rüşvet gibi hususlar İslam’a göre bâtıl yollardan mal edinmedir.

İSLAM, HİLE YAPANLARLA MÜCADELE ETMİŞTİR

İslam, Hz. Peygamber döneminden itibaren piyasada sıkı kontroller yapmış; çarşı ve pazarda hile yapanlarla, piyasaya bozuk mal sunanlarla, müşteriymiş gibi davranarak fiyatı kızıştıranlarla, pahalı satanlarla, stokçuluk yapanlar- la, kalite ve temizlik hususunda kusurlu olanlarla mücadele etmiş ve onlara muhtelif cezalar kesmiştir.

İslam hukuku, piyasada faaliyet gösterenlerin hak ve menfaatlerini korurken belli ilkelerden hareket etmiştir. Mağdurlara şikâyette bulunma, zararı tazmin etme/ettirme ve muhayyerlik hakkını kullanma gibi çeşitli haklar tanınmıştır. Ticari kusur veya suç işleme durumunda uyarı, kınama, mahkemeye sevk etme, suçlunun yüzünü karalama, hayvana ters bindirme, teşhir etme, zorlama ve hapis gibi farklı ceza türleri uygulanmıştır. Bu türden hukuki bir yaptırıma maruz kalmamak için ticaret ehlinin ölçü veya tartıda hile yapmaması, piyasaya bozuk ya da kalitesiz mal özellikle de gıda maddesi arz etmemesi gerekir. Alışverişte aldatmanın (olmaması) bir diğer temel ilkedir. Bu nedenle teslimi veya üretimi imkânsızı vadederek ön satışa sunmak, müşteriyi koruma amacıyla İslam hukukunda yasaklanmıştır. Hayalî olarak kurulan çiftlikler gibi yapılar üzerinden yapılan dolandırmaları da bu kısma dâhil etmek gerekir. İslam hukuku alışverişin hukuka uygun olması ilkesini, alıcının da satıcının da birbirinin hakkına tecavüzünün helal olmadığını açıklamıştır.

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevket Topal

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@