Uyuşmazlıkların Çözüm Yolu Olarak Sulh Sözleşmesi

Katılım bankacılığı ve finansı işlemleri nedeniyle çıkabilecek çekişmelerin kolay bir şekilde sona erdirilmesi için dikkate alınması ve öncelenmesi gereken bir çözüm şeklidir.

Dergi 31.01.2022, 14:07 03.03.2022, 14:43
Uyuşmazlıkların Çözüm Yolu Olarak Sulh Sözleşmesi

İnsanlar arasında çıkan uyuşmazlık ve çekişmelerin anlaşma ile sona erdirilmesini ifade eden sulh, hukuki çekişmelerin çözümlenmesinde ve davaların sonuç- lanmasında kolaylık ve çabukluk sağlar. Adalet mekanizmasına rahatlık ve işlerlik kazandıran sulh, taraflar arasındaki kin ve husumeti tamamıyla bertaraf eden özelliğiyle hukuki çekişmelerin sona erdirilmesinde insanlık tarihi boyunca en uygun yol olarak kabul edilmiştir. Sulh, gerek eski medeniyetlerin hukuklarında gerekse günümüzün modern hukuk sistemlerinde önemli bir mevkiye sahip olmuştur. Bu itibarla sulh gerek bağımsız bir müessese olarak gerekse tahkim ve arabuluculuk gibi çözümlerin amaç ve sonucunu teşkil eder. Bu anlamda genel olarak tüm hukuki ihtilafların özelde ise katılım bankacığı ve finansı işlemleri nedeniyle çıkabilecek çekişmelerin kolay bir şekilde sona erdirilmesi için dikkate
alınması ve öncelenmesi gereken bir çözüm şeklidir.

Yazılı kaynaklar Mısır, Babil, Yunan, Asur ve Roma gibi eski medeniyetlerin hemen hepsinde sulh müessesesinin bilindiğini ve bundan faydalanıldığını ortaya koymaktadır. Birlik ve beraberliğe azami önem veren İslam dinince de anlaşmazlıkların sulh yoluyla sona erdirilmesi, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “en iyi davranış tarzı” olarak kabul edilmektedir. Kişiler arasında çıkan anlaşmazlıklar toplum bünyesinde ahenk ve düzenin bozulmasına yol açan en önemli etkenlerden olduğundan, Kur’an ve sünnette bu anlaşmazlıkların giderilmesi için çeşitli münasebetlerle teşvik edilen sulh hakkında İslam hukukçuları arasında “es-sulhu seyyidu’l-ahkâm” (sulh hükümlerin efendisidir) sözü bir darb-ı mesel hâline gelmiş, İslam hukuk tarihi boyunca çekişmelerin sulh yoluyla ortadan kaldırılması tercih edilmiştir.

Modern hukukta birçok ülkenin kanunlarında sulhun düzenlenmiş olduğu görülmektedir. Ancak sulhun bu ülkelerin kanunlarındaki yeri ve önemi aynı değildir. Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, İngiltere gibi ülkelerin kanunlarında, borçlar hukukunun özel borç ilişkilerine ayrılan bölümlerinde incelenen sulh sözleşmesi, Avusturya, Brezilya ve Arjantin gibi bazı ülkelerin kanunlarında ise borçlar hukukunun genel hükümleri arasında yer almıştır. Almanya ve Avusturya hukukları, sulh sözleşmesinin mahkeme önünde de yapılabilmesi gerçeğinden hareketle, medeni yargılama kanunlarında da sulha yer vermişlerdir.

Türk-İsviçre hukuk doktrininde “tarafların bir hukuki ilişki hakkındaki anlaşmazlıklarını veya tereddütlerini karşılıklı fedakarlıkla ortadan kaldırdıkları sözleşme” olarak nitelenen sulh, ayrı bir müessese olarak düzenlenmeyip birçok kanunda bu sözleşmeye ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Sulh ayrıca, Türk-İsviçre hukuk literatüründe, mahkeme içinde veya dışında yapılışı göz önünde bulundurularak, borçlar hukuku/özel borç ilişkileri eserlerinde, “Kendisine özgü ya-pısı olan sözleşmeler” başlığı altında ve medeni yargılama hukuku eserlerinde, “davaya son veren taraf muameleleri” bölümlerinde incelenmiştir.

Sulh, klasik İslam hukuku kitaplarının sistematiğinde, büyük bir kısmını bugünkü yaygın olan terim ile “borçlar hukuku”nun teşkil ettiği, “muamelat” ana gurubu içinde mütalaa edilerek, “Kitâbu’s-Sulh” veya “Bâbu’s-Sulh” gibi adlarla anılan özel bölümlerde incelenmiştir. İslam aleminin ilk medeni kanunlarından olan Mecelle’de ise sulh, ibra ile birlikte 1531-1571. maddeler arasında düzenlenmiştir.
Modern İslam hukuku çalışmalarından klasik sistematiğe göre telif edilenlerinde de “muamelat” ana başlığı altında işlenen sulh, Batı hukuklarının sistematiği esas alınarak yapılan yeni bazı İslam hukuku çalışmalarında ise “Akit Çeşitleri (akdin muhtelif nevileri)” bölümlerinde yer al- maktadır. Sulha ayrıca, mahkeme önünde veya hâkimin yönlendirmesiyle de yapılabileceği göz önünde bulundurularak, İslam muhakeme usulü sahasında yapılmış müstakil İslam hukuku çalışmalarında da yer verilmiştir.

İslam hukukuna göre taraflar, “üzerinde tasarruf etmeye yetkili oldukları, mal karşılığında veya karşılıksız olarak feragat edebildikleri” tüm konularda sulh olabileceklerinden, sulhun hukuki mahiyeti, dolayısıyla hükümlerine tabi olduğu işlemler değişkenlik göstermektedir. Davalının, hak iddiasında bulunan davacının iddiasına cevap verip vermemesi, taraflar arasındaki çekişme konusunun ve (eğer varsa) üzerinde anlaştıkları sulh bedelinin beraberce değerlendirilmesi neticesinde, sulhun hangi hukuki işlemin hükümlerine tabi olduğu tespit edilebilmektedir. Batı hukuklarında sulhtan söz edebilmek için tarafların karşılıklı fedakârlık etmeleri şart koşulurken İslam hukukunda böyle bir şart aranmamaktadır. Bu itibarla, sulh, Batı hukuklarınca tam iki taraflı sözleşme kabul edilirken, İslam hukukunda kimi zaman iki taraflı bir sözleşme kimi zaman ise tek taraflı bir muamele olarak kabul edilmektedir. Buna göre sulh işleminin sahasının İslam hukukunda Batı hukuklarında olduğundan daha geniş olduğu söylenebilir. İslam hukukuna göre sulh işlemini diğer sözleşmelerden veya tek taraflı muamelelerden ayıran özellik ise taraflar arasında sulhun temelini teşkil eden hukuki bir ilişki nedeniyle çekişme bulunmasıdır.

Sulh olan taraflar arasındaki çekişme ve uyuşmazlık sona erer. Eğer sulh mahkeme önünde yapılmış ise çekişmenin sona ermesiyle dava konusu ortadan kalkacağından dava da kendiliğinden düşer. Bunun neticesinde taraflar, sulh hangi hukuki işlemin hükümlerine tabiyse aralarındaki ilişkiyi o yönde yeni baştan düzenlemiş olurlar ve artık o işlemin doğuracağı tüm hak ve borçlara riayet etmeleri gerekir.

TKBB Danışma Kurulu Başkan Vekili - Prof. Dr. Ertuğrul Boynukalın

İçeriği Katılım Finans 29. sayısında görüntüleyebilirsiniz. 

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@