Türkiye’de İşletmecilik Öğretimi

Ülkemizdeki işletmecilik öğretim mimarisinin, kısa sürede çıkış yolu olmayacağı bilinciyle yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Dergi 10.11.2020, 01:24
Türkiye’de İşletmecilik Öğretimi

Ülkemizdeki işletmecilik öğretim mimarisinin, kısa sürede çıkış yolu olmayacağı bilinciyle yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Türkiye’deki işletmecilik öğretimi, 50 yıllık süreyi geride bırakmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi bünyesinde doğan ve 1968’de öğretime başlayan İşletme Fakültesi, ilk mezunlarını 1972’de vermiştir. O tarihten bugüne ulaşan işletmecilik öğretiminin, ABD’deki işletmecilik öğretimi müfredatından yoğun bir şekilde beslendiği söylenebilir. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nin kuruluşunun öncesinde ise Amerikan Ford Vakfı’nın katkıları ile lisansüstü düzeyde ve iş dünyasına yönelik işletmecilik öğretimleri de İşletme İktisadı Enstitüsü’nde başlamıştır. Bu enstitü, hâlen İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi bünyesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. İşletmecilik öğretimi veren İktisadi ve Ticari İlimler Akademileri, Erzurum Atatürk Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi ile İstanbul dışında da 1970’li yıllardan itibaren yaygınlaşmıştır. Bugün ülkemizin hemen her ilinde çok sayıda işletmecilik lisans programı, farklı adlandırmalarla faaliyetlerini sürdürmektedir. Lisans programlarındaki farklı isimlendirmeler, bazı yönden piyasada ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara cevap vermektedir.

Bunun yanı sıra sözkonusu adlandırmaların, bazı öğrenciler ve ailelerinin istihdama yönelik beklentilerine cevap verme eğilimi taşıdığını da ifade etmek mümkün gözükmektedir. İşletmecilik öğretiminden beklenen uzmanlaşma ihtiyaçlarının kısmen lisans düzeyinde karşılanabilme eğilimini de yukarıda saydığımız sebeplere eklemek imkân dâhilindedir. İşletmecilikle ilgili lisans programlarının son yıllarda hızla yaygınlaşmasına karşın, sayı ve nitelik bakımından eş zamanlı bir öğretim elemanı kadrosunun hazırlanamamış olması işletmecilik öğretiminde ülkemize özgü içeriklerin zenginleştirilememesine neden olmuştur. Diğer yandan ise tercüme ağırlıklı bir işletmecilik öğretimi kendini göstermiştir.

Öyle ki ticaret ve girişimcilik konusunda sahip olduğumuz medeniyet değerleri bile yeterince gözden geçirilemediği için kültürel değerler ile oldukça ilişkili olan; liderlik, yönetim, insan ilişkileri, girişimcilik ve pazarlama konularında tercüme ağırlıklı aktarımlarla yetinilmek durumunda kalınmıştır. Böylesi bir öğretim içeriği kapsamında derslerde aktarılanlar ile piyasadaki uygulamalar arasında eşleştirme yapmakta zorlanan mezunların, kültürel değerlere çok da uyumlu olmayan bilgilerle gerekli donanıma sahip olamadıkları değerlendirilmektedir. Elbette işletmecilik öğretiminin genel içeriğinin evrensel değerlere sahip olması beklenir. Burada vurgulanmak istenen; özellikle alıcı-satıcı davranışları, yönetici-çalışan ilişkileri gibi konularda kültürel değer farklılıklarını göz ardı eden içerik zayıflığı ve buna bağlı işletmecilik konu ile kavramlarının sözkonusu değerler bağlamında örneklendirmeden yoksun olarak aktarımıdır.

Oysa işletmecilik öğretimi hem çalışma kapsamı geniş hem de birikim ve tecrübenin aktarımına oldukça müsait bir öğretim alanıdır. İşletmecilik öğretiminin ülkemizdeki gelişim seyri üzerin de durulması gereken bir diğer husus, işletmecilik okulları ve bu okullardaki öğretim elemanları ile iş dünyası temsilcileri arasında olması gereken iş birliği ve iletişim konusudur. Ülkemizdeki işletmecilik öğretim sürecinde gelinen nokta, zaman zaman iyi niyetli adımlara ve girişimlere rağmen arzu edilenin bir hayli gerisindedir. Bu durum ise hem iş dünyasının reel problemlerinin ve ihtiyaçlarının akademik alanda algılanamaması ve çalışılamamasına yol açmakta hem de derslerde ilgili konulara ağırlık verilememesine sebep olmaktadır. Yine bahsettiğimiz olay, akademik birikimin iş dünyasına katkı sağlamaktan uzak araştırma projelerine yoğunlaşmasını da beraberinde getirebilmektedir. En önemlisi de iş dünyasına aday yetiştirmeyi amaç edinen işletmecilik programlarında öğrencilere yapılan aktarımlarda iş hayatının gerçeklikleri ve ihtiyaçları es geçilebilmektedir. Ancak son yıllarda teknoloji transfer ofisleri gibi uygulamalarla bu hususta belirli bir mesafe alınmış olması sevindiricidir.

Yeni bir işletmecilik öğretim mimarisine olan ihtiyaç

İşletmecilik, özünde sosyal bilimdir. Bu hususun uzun yıllar gözden uzak kalması, iş dünyasından kopuk bazı uygulamaları beraberinde getirmiştir. Sadece araştırma-geliştirmeye odaklı mekanik bir yaklaşımla, işletmecilik öğretiminden beklenen sonucun alınamamış olması oldukça doğaldır. Bugün gelinen noktada çoğu işletmecilik lisans programında sonuç odaklı, ancak işletmecilik mimarisinden uzak yaklaşımın hâlâ baskın olduğu gözlemlenmektedir. İşletmecilik öğretiminde aşılması gereken en önemli engelin, bu olduğu düşünülmektedir. Bunun içinse işletmecilik öğretiminin sosyal bilim kurgusu içinde ve bütüncül bir bakış açısıyla yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Elbette büyük veri, yapay zekâ ve makine öğrenmesi önemli konulardır. Ancak tüm bu gelişmiş enstrümanların, işletmecilik öğretiminin sosyal bilim mimarisi içinde bütünün parçası olarak değerlendirilmesi ile anlam kazanacağı asla unutulmamalıdır.

İşletmecilik öğretimine bu kapsamda bir bakışın olmaması durumunda, farklı problemlerle baş edebilmek adına kaynakların etkinsiz kullanımı ile karşı karşıya kalınacaktır. Tüketicilerin aldatılması yoluyla haksız kazanç elde edilmesi, daha fazla kazanca ulaşma ve rakipleri alt etme adına insan sağlığı ile çevreye verilen zararlara benzer işletmecilik uygulamaları, işletmecilik öğretiminde ve uygulamalarındaki kaynakları zayıflatmıştır. Gelişen teknolojilere sonuç odaklı bakıldığında ise benzer şekilde ve hatta daha da artan oranda yeni ve farklı işletmecilik problemlerinin iş hayatını zorlayacağı açıktır. Tüm bunların işletmecilik öğretiminde sadece birer fırsat olarak aktarılmasının ortaya çıkarabileceği olumsuzlukları dikkate alan yeni bir işletmecilik öğretim yaklaşımına, her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Bunun içinse sosyal bilim mantığı ile salt sonuca odaklanmayan ve konuları tüm boyutlarıyla ele alabilen işletmeciler yetiştirmeyi hedefleyen bir işletmecilik öğretim mimarisi gerekmektedir.

Böylesi bir işletmecilik öğretiminin; rekabet gücü yüksek, güçlü marka itibarına sahip ve aynı zamanda insan hakları ile iş ve toplum değerlerine saygılı işletme örgütlenmelerine destek sağlayacak bireyler yetiştireceği açıktır. Bu amaçla öncelikle işletmecilik öğretiminin bir sosyal bilim alanı olduğunun kabulü gerekir. Bu kabulle birlikte sosyal bilimlerle ilişkisi iyi kurgulanmış işletmecilik öğretim programlarının ortaya konulması sağlanabilir. Böylesi bir yaklaşımla psikoloji, sosyoloji, iktisat, sosyal teori, sosyal bilim felsefesi, antropoloji, iktisat ve işletme tarihi ile ahlâk gibi alanların işletmecilik öğretimindeki öneminin altı çizilmelidir.

Bu şekilde işletmecilik öğretim programlarında ekonomik yönleri kadar sosyal birer örgütlenme biçimi olarak işletmelerin öğrenciler tarafından daha geniş bir bakış açısıyla anlaşılmaları mümkün hâle gelir. Bir diğer ifadeyle öğrencilerin işletmeleri sadece mekanik bir örgüt olarak düşünmemeleri sağlanır. Bu şekilde ekonomik amaçlarına erişebilmesi bakımından çaba içinde olan işletmeciler, tüm faaliyetlerini sosyal ve insani ilişkilerden kopuk bir biçimde yapmaması gerektiğinin de farkına varır. Böylelikle hem kendi toplumunun ve iş dünyasının hem de insani gerçekliğin farkında olan adaylar, iş dünyasına hazırlanmış olacaktır.

Sözkonusu yaklaşım, işletmecilik öğretiminde kullanılan materyallerin içeriklerine de yansımalıdır. Ders kitapları, örnek olaylar ve görsel içerikler gibi her verinin bütüncül bakış açısını destekleyecek şekilde yeniden üretilmesi ve yazımı kaçınılmazdır. Bu materyallerin hazırlanmasında diğer bir önemli husus ise evrensel işletmecilik kurallarını öğretmenin yanında, toplumsal-kültürel değer farklılıklarının işletmecilik konu ve kavramlarında oluşturabileceği değişikliklere de dikkat edilmesi olmalıdır.

Aksi hâlde işletmecilik öğretimini tamamlayan çok sayıda öğrenci, iş hayatına başladığında öğrendiklerinin önemli bir kısmının karşılığını görememesi sebebiyle motivasyon kaybı yaşayabilir ve heyecanını kaybedebilir. Lisansüstü işletmecilik öğretim programlarında işletmecilik alanından gelenler için pazarlama, yönetim, insan kaynakları, finans ve tedarik gibi alanlarda uzmanlaşmaya ağırlık verilmesi; işletmecilik alanının dışından gelenler bakımından ise işletmecilik formasyonu kazandırıcı bir yaklaşım, uygun olacaktır.

Son yıllarda unvan almak adına nicelik bakımından artan lisansüstü işletmecilik programlarının, nitelik olarak yeterince geliştirilemediği söylenebilir. Yoğun ve hızlı talep karşısında yeterli öğretim elemanının olmaması da bu yetersizlikte en önemli sebeptir. Bir diğer husus ise lisansüstü işletmecilik öğretimlerinin ciddi bir eğitim mimarisinden yoksun olarak gelişmiş olmasıdır.

Yeni mezunlarla iş tecrübesi olanların aynı ortamda bulunması; ders işleme, devam ve ilgi konusunda öğretim elemanlarının yaklaşımları da bu programların niteliğini etkileyen önemli hususlardır. Lisansüstü işletmecilik programlarında ders veren öğretim elemanlarının önemli bir kısmının iş dünyasından uzak olması ise bu programların içeriklerini zayıflatabilen önemli bir diğer konu başlığı olarak değerlendirilebilir. Nitekim tüm bu hususlar, üretilen lisansüstü tezlerin niteliğine de açık bir şekilde yansımaktadır.

Sonuç

Bir kavramsallaştırma olarak bilgi toplumu kavramının farklı ve hatalı kullanımına rastlamak mümkündür. Bilgi toplumundan söz edilebilmesi için bilgiyi üretebilen ve ürüne dönüştürebilen, ardından bu ürünlerle diğer ülkelerden satın aldığından daha fazla ihracat geliri sağlayabilen bir ekonomiyi konuşuyor olmak gerekir. Ülkemizi bilgi toplumlarının ligine taşımada, işletmecilik öğretiminin çok önemli olduğu açıktır. Yukarıda kısaca ifade edilmeye çalışılan işletmecilik öğretim mimarisinden yoksun salt mekanik düşünmeye odaklı araştırma-geliştirme çabası, sınırlı sonuçlar üretebilir.

Bu konuda önemli mesafe almış ülkelerdeki işletmecilik öğretim yaklaşımları ve programları incelendiğinde durum daha net anlaşılabilir. Ülkemizdeki işletmecilik öğretim mimarisinin, kısa sürede çıkış yolu olmayacağı bilinciyle yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. İşletmecilik öğretimi, anlamını böyle bir bakış açısı ile bulurken; temel bilimler ve mühendislik başta olmak üzere her alandaki araştırma-geliştirme çabası anlam kazanacak ve bilgi, üreten işletmelerin eliyle katma değeri yüksek ürüne dönüşecektir. İşletmeciler, tüm bu çıktıları aynı zamanda sosyal sorumluluk ve ahlaki duyarlılıklarıyla birlikte başarabilme yaklaşımlarını da sosyal bilim bakış açısına sahip işletmecilik öğretim mimarisi ile elde edebilir.

İstanbul Ticaret Üniversitesi İşletme Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Ömer Torlak

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@