Koronavirüsün Ardından Yeni Normaller

COVID-19 sonrası gelen yeni normallere çabuk alışıp, yatırımlarını buna göre düzenleyenler herkesten daha fazla kazanacak.

Kapak Konusu 14.07.2020, 23:32
Koronavirüsün Ardından Yeni Normaller

COVID-19 sonrası gelen yeni normallere çabuk alışıp, yatırımlarını buna göre düzenleyenler herkesten daha fazla kazanacak.

Modern dünyada eşi benzeri görülmemiş bir dönemden geçtik ve hâlâ geçmeye devam ediyoruz. Yeni tip koronavirüs (COVID-19) nedeniyle küresel ekonomi bir anda işlerliğini kaybetti. Büyük ya da küçük ülkelerin tamamı, ticaret hacmine bakılmaksızın ekonomilerinin bir anda durduğuna şahit oldu. Ağırlıkla mart ayı gibi kapanan ekonomiler, şimdilerde ülke yönetimleri tarafından kısmen de olsa açılmaya çalışılıyor. Bu şekilde artık devam edilemeyeceğini herkes görmüş durumda. Peki, hayatımızda neler değişti?

COVID-19 salgını dünyada pek çok şeyi değiştirdi… Alışkanlıklarımız yerle bir oldu. Zira salgının verdiği zarar, sadece ekonomik değil. Sosyal ve psikolojik olarak da hepimize ciddi bir kayıp yaşattı. Artık yeni normaller sürecindeyiz. COVID-19 salgını ile birlikte birçok şeyimizi değiştirmeye başladık ve bunların bir kısmı da olumlu. Umarım sonrasında da devam ettirebiliriz. Örneğin artık selamlaşmalarda öpüşmüyoruz. Alışveriş yaparken ya da otobüse binecekken üst üste yığılmıyoruz. Pek çok alanda sosyal mesafeyi korumaya özen gösteriyoruz. Bunlar yeni yaşam biçimimizin olumlu yansımaları.

İş yapış modellerimiz değişti

Ortaya çıkan bu zorunlu değişim, iş yapış modellerimizi de etkiledi. Örneğin sıklıkla katıldığımız toplantılardan yakınırdık. Herkesin konuştuğu, yöneticilerin ego tatmininde bulunduğu ve saatler süren verimsiz toplantılar, yeni süreçte sanal ortama taşındı. Kullanılan platformlardaki süre kısıtlaması, toplantı yöneticisinin isterse herkesin sesini kısabilmesi ve gerektiğinde belirlediği kişiyi toplantıdan çıkarabilmesi gibi yeni özellikler, toplantıları daha verimli kılmaya başladı. Bunların yanı sıra geçmişte görüşme boyunca söz alamayanlar, artık kendilerini ifade edebilme imkânına kavuştu ve bu büyük bir yenilik oldu. Sürekli hantallığından şikâyet ettiğimiz üniversitelerimiz, hemen çevrim içi eğitime geçti. Bu biraz da hayatımız boyunca sorunla yaşamaktan dolayı genlerimize sirayet etmiş pratiklik sayesinde oldu. Örneğin üniversite eğitiminde dünyada en iyi olduğunu kabul ettiğimiz ABD’de sayıca bizden çok daha az öğrenciye ve derse sahip üniversiteler, kriz karşısında gözüne far tutulmuş tavşan gibi kaldı. Bu yeni süreçle birlikte eğitim için koca koca binalara ve sınıflara ihtiyacımızın olmadığını da keşfettik. İçinde bulunduğumuz dönemin sonunda küresel ölçekte pek çok üniversitenin kapanacağını düşünüyorum. Çünkü çevrim içi eğitim-öğretimle dünyanın birçok noktasına ulaşmak ve çok iyi üniversitelerden eğitim almak mümkün. Bundan sonra çoğu insan, sıradan üniversitelere itibar etmeyeceği için fazla öğretim üyesine de ihtiyaç duyulmayacak. Özellikle hizmet sektöründe ise büyük bir işsizlik olacağını öngörüyorum.

Hepimiz yayıncı olduk

Evde kaldığımız süre boyunca dijital yayınlar vasıtasıyla hepimiz yayıncı-sunucu olduk. Instagram üzerinden hiç tanımadığım onlarca kişi ile tanışma fırsatı bularak onların konferanslarını dinledim. Çok şey öğrendim ve bu kişileri hayatımda nasıl ıskalamışım dedim. Bu bireysel yayıncılık, karanlıktaki mum gibi hepimizi aydınlattı. Sözkonusu yeni model konferans sürecinin devam edeceğini düşünüyorum. Şahsen ben, bayıldım bu Instagram sohbetlerine… Evlerde yemek yapmayı yeniden keşfettik. Köylerde hiçbir şeyin çöpe atılmayışından geçmişte çok etkilenmiştim. Şimdi ise aynı şeyi evlerimizde yapmaya başladık. Örneğin evdeki imkânlarla ekmek, pide ve pizza yapmayı yeniden keşfettik. Minimal yaşamayı öğrenmeye başladık. Aslında en önemlisi neye ihtiyacımız olduğundan çok neye ihtiyacımız olmadığını gördük. Ancak minimal yaşamın ne olduğunu görmek ve anlamak için COVID-19 sürecini yaşamamıza gerek de yoktu. Yolu bir şekilde Japonya’ya düşenler, dünyanın en büyük üçüncü ekonomisinde insanların nasıl yaşadığını (evlerini, arabalarını ve tüketim alışkanlıklarını) görmüşlerdir.

Evde ailece film seyretmenin keyfini yeniden keşfettik. Uzun süreli dizileri bir solukta bitirdik. Birbirimize film/ dizi önerilerinde bulunduk. Mesela ben İspanyol polisiye filmlerini keşfettim. Eğer bu kadar uzun süre evde kalmasaydım, popüler dizilerin/filmlerin ötesine geçemeyecektim. Kendimi büyük bir cesaretle farklı ülkelerin filmleri arasında dolaşırken buldum. Kitapların ne kadar önemli olduğunu yine bu süreçte keşfettik. Arkamıza evlerimizdeki kütüphaneleri alarak dijital yayınlara katıldık. Gördük ki çoğumuzda, az ya da çok kitapla da olsa mutlaka bir kütüphane köşesi var. Öte yandan kütüphanesi olmayanların da bu yayınlar vasıtasıyla özenip kendi kütüphanelerini oluşturma ihtimali bile sevindirici bir durum. İnternet üzerinden alışveriş tüm hızıyla devam ederken COVID-19, bu yeni model alışverişin gıda alışverişine daha da fazla kaymasına neden oldu. Yeni iş modellerinde internet üzerinden satış da artık tartışmasız bir numara hâle geldi.

Tarihin tam ortasındayız

COVID-19 salgını nedeniyle birçok ülkede gıda alışverişi yapmak, sinema filmi izlemek ve şirket toplantısı gerçekleştirmek gibi faaliyetler internet ortamına taşındı. Yani içinden geçtiğimiz dönem, tüketici alışkanlıklarını da değiştirdi. Hep deriz ya bir tarih yaşıyoruz diye… Gerçekten de şu sıralar, tarihin tam ortasındayız. O kadar çok şeyde değişim var ki bu sürecin sonucunu şimdiden kestirebilmek oldukça güç. Ancak kesinlikle yaş, eğitim ve cinsiyet gibi farklılıklara bakılmaksızın tek gerçek, geçen yılın bu zamanına göre çok daha fazla dijitalleştik. Bireyler açısından birçok değişimi getiren yeni dönem, maalesef işletmeler açısından da tam bir kâbus… Bu süreçte virüsün yayılım hızını önlemek açısından benimsenen “evde kal” uygulaması nedeniyle, binlerce küçük ve orta ölçekli işletme uzun zamandır kapalı. Bir işletmeyi yeniden açmak, kapatmaktan daha zordur. Karantina uygulanan ekonomiler, kademeli olarak önlemlerin gevşetilmesi yönünde adımlar atarken bazı işletmeler ise değişen koşullara ayak uyduramayacak. Ekonomiler yeniden faaliyete geçtiğinde her şey eski hâline dönmeyecek. Şu anda yaratıcı ve faydalı olmayı beceremeyen işletmeler, COVID-19 salgını sonrasındaki ortamda zorlanacak. Bazı işletmeler, ne yazık ki ekonomik hayatta olamayacak. Bu yeni normal adını verdiğimiz süreç, aslında çok büyük bir dönüşüm. İşletmelerin bağlı olduğu ticaret odalarının ve sektör kuruluşlarının, kurumları yeni sürece hazırlaması gerekiyor. İşletme sahiplerine ve yöneticilerine işe geri döndüklerinde her şeyin çok farklı olacağı, hiçbir şeyin eskisi gibi kalmayacağı mutlaka anlatılmalı. Neler yapılması gerektiği konusunda işletme sahipleri bilgilendirilmeli. Bence en hassas konu bu… Kendimizle olduğu kadar işletmelerimizle de ilgilenmemiz lazım. Çünkü ekonominin temel taşı onlar. Ancak yine gördüğüm kadarıyla işletmelerin bağlı oldukları kurumlar dahi yeni döneme hazırlıklı değil. Bu durum da büyük bir risk olarak hepimizi tehdit ediyor.

Ticaret savaşları geri geldi

Öte yandan COVID-19 öncesinde ABD ve Çin arasında anlaşmaya varıldığı için hepimiz sevinmiştik. Ancak günümüzde bu ticaret savaşı da eskisinden daha korkutucu şekilde geri geldi. ABD bu virüsün Çin kaynaklı olduğuna, Çin’in Vuhan kentindeki bir laboratuvarda üretilip dünyaya yayıldığına inanıyor. Ya da belki böylesi daha çok işlerine geliyor. Üstelik ABD bu sefer yalnız da değil. Almanya da sürecin bir şekilde böyle olduğuna inanıyor. Ortaya çıkan ekonomik kayıpların bedeli Çin’e ödetilmek isteniyor. Bu yüzden ticaret savaşlarına yeniden bir geri dönüş görebiliriz. Küresel büyümenin önündeki en büyük engellerden biri olan ticaret savaşlarının, sadece adil ve dürüst ticaret yapmayan ülkelere karşı yürütülen bir süreç olduğunu düşünmek ve olayı sadece ticaret boyutuyla görmek çok doğru olmayabilir. Bu ticaret savaşının bir tarafında ABD ve Çin arasında devam eden teknoloji ekonomisine hâkim olma çalışması diğer tarafında ise üretim ve buna bağlı olarak refahın, Batı’dan Doğu’ya kaymaya başlaması yatıyor. ABD bu eksen kaymasını gördüğü için ticaret savaşları üzerinden Batı eksenli bir üretim ve refah modelini geri getirmeye, böylelikle rakibini zayıflatmaya çalışıyor. Ancak rakibi zayıflatırken periferi ülkelerin bu ticaret savaşından daha da güçlenerek çıkması da muhtemel. Bunların başında da Güney Kore’nin geldiği açıkça görülüyor. O nedenle sözkonusu savaşın, tam bir kazananı olmayacak gibi duruyor. Üstelik bu ticaret savaşının bir sonraki aşamada ABD ve Avrupa arasında da yaşanabileceğini atlamamak lazım. Yani küresel çapta kayıpların büyük olacağı bir dönem beklediğimi söyleyebilirim.

Hükûmetler, Mart 2020 itibarıyla COVID-19 etkisiyle yaşadığımız bu ikinci fazda (birincisi 2016 yılı sonunda başlayan ticaret savaşları) artık daha çok işin içinde. Devamında hanehalkları ve şirketler de bu sürece müdahil… Bunun sonucunda daha çok yerelleşme göreceğiz. Çin’in dev bir üretim ve tedarik merkezi olması, dünyanın geri kalan ülkeleri tarafından kabul görmeyecek bir durum. Değişim bir günde olmayacak ama üretim ve tedarik merkezleri hem yerele hem de saat yönünde önce Hindistan’a sonrasında da Afrika’ya doğru kayacak. Şirketler bundan sonra tek bir tedarik merkezine bağlı üretimi göze alamayacak. Yeni normallere çabuk alışıp, yatırımlarını buna göre düzenleyenler ise herkesten daha fazla kazanacak. Bize düşen, bu yeni normalleri kabul edip benimsemek olmalı.

Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Sabri Burak Arzova

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!

Gelişmelerden Haberdar Olun

@